İmkansızı istemek!
Son bir hafta içinde ekonomimizde yaşanan olumsuzluklar ve buna tepki olarak hazırlandığı söylenen pakete ilişkin öneriler, içinde bulunduğumuz koşulların gerçekçi bir şeklide algılanamadığı endişesini güçlendiriyor. Son yıllarda benimsenen tercih ve genel uygulamaların sürdürülebilir olmadığı, böyle olduğu için yanlış sayılabileceğini görmezden gelenler, galiba imkansızı istediklerinin farkında değiller. Yapısal sorunlar iyice ağırlaştığı ve mevcut koşullarda günü kurtarmak kolaycılığı pek mümkün olmadığı için gerek öncelikler gerekse uygulamaların değişmesi, ciddi bir bedel ödemeye hazırlanılması gerekiyor. Gerçekçi olunmamasının ileride ödenecek bedelleri dayanılmaz boyutlara çıkaracağı ve yaşanacak felaketin boyutlarını artırmaktan başka bir işe yaramayacağı görmezden geliniyor. Enflasyon hedefinden ve mali disiplinden vazgeçilmiyor, büyümeden vazgeçilmiyor; taşıma su ile değirmeni döndürmeyi sürdürmek için kaynak aranıyor!.. Koşulların değiştiği, buna paralel olarak öncelikler ve uygulamaların da farkılılaşması gerektiği düşünülemiyor. Hal böyle olunca havanda su dövmekten öteye gidilemiyor, israf büyürken sorunlar ağırlaşıyor.
Küresel düzeydeki daralmayı terse çevirmek elimizde değil; ticaret hacmi de birlikte sermaye hareketleri de daralacak. Küresel talep daralırken, arz cephesinde mecburen buna uyum sağlayacak ve işsizlik kademeli olarak artacak. Bu eğilimler risk alma isteğini geriletmeye devam edecek. Bu tablo mali kesimi değişime, küçülmeye mecbur ediyor, fakat tepkilerin de odağı haline getiriyor. Yanlış olan bugünkü küçülme tercihi değil, son yıllardaki hesapsız büyüme stratejisi idi. Umudunu bu büyük yanlışın sürdürülmesine bağlayıp hayal dünyasından çıkamayanların, büyük bir felaket yaşamadan akıllanması pek olası görünmüyor. Beklentileri yönlendirerek piyasaları manipüle etmenin imkansızlaştığını hâlâ anlayamayanları ciddiye almamak gerekiyor.
Türkiye ekonomisini yönlendirenler enflasyon hedefi ve mali disiplini ikinci plana atıp durgunluğun aşılmasına öncelik vermediği, bu uğurda gerekiyor ise tüm uygulamaları değiştirmeyi göze almıyor ise felaketi seyretmek hatta ağırlaştırmaktan öte bir şey yapmıyor demektir. Bankalara kredileri çekmeyin diyerek uluorta tehdit etmek, bugüne kadar yaşadıkları sıkıntıya kayıtsız kalınan üreticilerin kuru vaatlerle gazını almak çözüm olamaz. IMF ile yapılacak bir anlaşmada, küresel koşullar değişmediği sürece olumsuzlukları terse çeviremez.
2001 yılı sonrasında küresel düzeyde etkisini hissettiren likidite bolluğu bir daha geri gelmeyecek, salt bu sebeple uzun olacağı tahmin edilen fakat süresi tahmin edilemeyen ciddi bir daralma, durgunluk yaşanacak. Herkes ayağını yorganına göre uzatmak, kendi sorunlarını çözmek, akılcı ve gerçekçi olmak zorunda kalacak. Beklentiler yolu ile piyasalar manipüle edilemeyecek. Belirsizlik, kırılganlık ve güvensizlik üçlüsü etkili olmayı sürdürecek. Bu koşullarda ülkemizin dış ticaret hacmi geriler iken, net sermaye girişi ihtiyacın çok gerisinde kalacak; iç talep daraldıkça ekonomi küçülecek işsizlik artacak ve sorunlu kredilerdeki tehlikeli tırmanış mali sektöre kapsamlı bir konsolidasyonu zorunlu kılacak. Bütçe gelirleri eriyecek ve açık büyüyecek; menkul ve gayrimenkul değerleri kayıplarını geri almayacak tam aksine erimeye devam edecek. Nisbi fiyat hadleri zorunlu ihtiyaç maddeleri lehine ve diğerleri aleyhine eğilim sergileyecek. Bunları hesaba katıp sarsıntıyı hafifletmeye ve bu yolla ödenecek toplam maliyetin büyümesini önlemeye çalışan yaklaşımlar daha rasyonel olacak; son yıllardaki eğilimlerin geri gelmesini bekleyen veya getirmeye çalışan yaklaşımlar ise çuvallayacak. Sermayenin neyi riskten kaçındığını ve finansal piyasaların karıştığını anlamayanlar veya anlamak istemeyenlerin son altı ayda uğradığı kayıplar gerçeği algılamaları için yeterli olmamış olabilir; merak etmesinler anlamak zorunda kalacaklar!
Mevcut tercihler değişmeden yapısal sorunları çözmek, net yabancı sermaye girişi olmasa bile ekonomik daralmayı önce kontrol altına alıp daha sonra sürdürülebilir büyümeyi tesis etmek mümkün değildir; Aksini iddia etmek şarlatanlıktır. Yatırım bankacılığı küresel düzeyde büyük darbeler aldı ve çok uzun bir nekahat dönemine girdi; bu durum tüm finansal hareketleri daralmak zorunda bıraktı ve İkinci Dünya Savaşı sonrasının en ağır krizini yarattı. Artık faaliyet gelirlerinin erimiş olması gerçeği ve erimeye devam edeceği gizlenemeyecek; zira faaliyet dışı gelir söz konusu olmayacağı için toplam gelirler azalıyor, faaliyet dışı gelir yaratan pozisyonlar zarar üretmeyi sürdürüyor olacak. Bankalarında kredi değerleme süreci zorunlu olarak farklılaşacak ve kredi hacimleri küçülecek, tüm ekonomik değişkenleri de bu daralmadan etkilenmeye mahkum edecek. Makyajlı büyüme, bütçe verileri ve bilançolar itibar görmeyecek. Türkiye de kendi gerçekleri ile yüzleşmek, günü kurtarma yönündeki tercihlerin birikmiş maliyetlerini peşinen ödemek durumunda kalacak.
Bugün için enflasyon hedefinden ve mali disiplinden vazgeçmeyelim demek, içinde bulunduğumuz koşulları hiç anlamamış olmaktır; ekonomik daralmanın dayanılmaz boyutlara ulaşmasına davetiye çıkarmaktır. IMF ile yapılacak bir anlaşma, sonucu farklılaştırmaz. Korkarım hiçbir şeyden vazgeçmeyelim derken, herşeyi kaybetme riskini büyütmekten başka bir şey yapılmıyor. İyiniyet ve teslimiyetin yetmeyeceği anlaşılamıyor...