IMF’ye göre Türkiye düşük büyümeye mahkum oldu
Uluslararası Para Fonu (IMF) yıllık raporuna ek olarak belirli konularda Türkiye’ye özel raporlar da açıkladı. Bu özel çalışmalardan birisi Türkiye’nin potansiyel büyüme hızındaki düşüş, düşüşün nedenleri ve çözüm yolları üzerine. IMF uzmanlarının çeşitli teorik modellere dayanarak yaptıkları hesaplamalara dayanarak hazırladıkları raporda öne çıkan tespitler şöyle:
• Geçmişte uzun yıllardır yüzde 4’ün üzerinde seyreden potansiyel büyüme hızı, daha global kriz patlak vermeden önce zaten gerilemeye başlamıştı. Global krizle birlikte potansiyel büyüme hızı, 2009’da yüzde 3’e kadar düştü.
• Global kriz sonrasında yaşanan hızlı büyüme ile potansiyel büyüme hızı, 2010-13 döneminde toparlanarak yüzde 4 dolayına yükseldi.
• Bu dönemde aşırı ölçüde yükselen cari açığın yarattığı baskı ile potansiyel büyüme tekrar gerilemeye başlayarak 2014’te yüzde 3-3.5 seviyesine düştü.
• 2001-2004 döneminde potansiyel büyüme hızı yüzde 3’ten 5’e kadar çıktı. Bu dönemde potansiyel büyüme hızındaki artışa, yatırım ve istihdam artışının katkısı sınırlı oldu. 2001 krizi sonrasında uygulamaya giren ekonomik programın uygulandığı bu süreçte potansiyel büyüme hızındaki hızlı artış, toplam faktör verimliliği artışı sayesinde gerçekleşti.
• 2000’lerin ortalarında potansiyel büyüme hızı düzeyini korudu, ancak yapısında bir değişiklik meydana geldi. Bu dönemde istihdam artışı durağan bir seyir izlerken toplam faktör verimliliğinin büyümeye katkısı düştü. Buradaki düşüşü yatırımlardaki hızlı artış telafi etti.
• Ancak bu sürede iç tasarrufl arda bu yatırım artışını finanse edecek bir artış sağlanmadı. Dolayısıyla yatırım artışı, tamamen dış kaynakla gerçekleştirildi. Sonuç olarak cari açık hızla artmaya başladı ve 2002’de dengede olan cari işlemler, 2006’da GSYİH’nin yüzde 6’sı kadar açık verdi.
• Sonuç olarak potansiyel büyüme hızı, 2006’dan itibaren gerilemeye başladı. Ardından gelen global krizle daha da düşen potansiyel büyüme hızı, toplam faktör verimliliğinin düşük olması yüzünden daha sonra da düşük kalmaya devam etti.
• 2010-11’deki yüksek büyüme başta kadınlar olmak üzere istihdam oranındaki artış ve yatırımlardaki artış sayesinde gerçekleşti. Ancak toplam faktör verimliliğinin potansiyel büyümeye katkısı düşmeye devam etti.
• Mevcut politikalarla potansiyel büyüme hızı 2015-20 döneminde de yüzde 3-3.5 seviyesinde kalmaya devam edecek. İstihdam artışının potansiyel büyümeye katkısı 0.5-1 puan, yatırımların katkısı ise 2 puan dolayında olacak. Her iki faktörün beklenen katkısı da geçmiş dönemlere göre daha düşük.
• Türkiye’nin yüzde 3-3.5 gibi geçmişe göre düşük bir potansiyel büyüme hızını yakalayabilmesi için bile toplam faktör verimliliğinin katkısının 0.5-1 puan arasında olması gerekiyor. Mevcut durumda toplam faktör verimliliğinin potansiyel büyümeye katkısının negatif olduğu göz önüne alınırsa, bu bile oldukça zor bir hedef.
• Gelinen yerde mevcut iç tasarruf oranıyla Türkiye yatırımları çok fazla artıramaz. Çünkü bu cari açığı patlatır. Kaldı ki global piyasalardaki mevcut durumda eskisi gibi dış kaynak bulmak da mümkün değil. Yaşlanma nedeniyle istihdam artışının katkısı da azalacak. Bu alanda tek çıkar yol, kadınların istihdama katılımını artırmak.
• Bu koşullarda iç tasarruf oranını artırmak ve verimliliği artırmaktan başka çıkış yok. Mevcut politikaların, bu iki sorunu ne kadar çözeceği de kuşkulu.
Sonuç olarak AKP iktidarının geçmiş ekonomik politikalarının bir kefareti ve mevcut politikalarının sonucu olarak Türkiye, uzun yıllar daha düşük büyümeye mahkum gözüküyor.