IMF'ye stratejik rest mi?
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın önceki gün İstanbul'da düzenlenen 4'üncü Başarılı KOBİ Yarışması ödül töreninde yaptığı konuşmada şu cümleye dikkat:
"Anlaşırsa, anlaşırız. Anlaşmadığı takdirde, 8 milyar dolar borcumuz var arkadaşlar, o kadar…Yolumuza kendi kaynaklarımızla, kendi irademizle yine devam ederiz."
Erdoğan'ın IMF ile ilgili bu sözleri, bir süredir Hazine'den Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek tarafından yürütülen ve içeriği pek bilinmeyen "pazarlığın" son kertesine vardığını gösteriyor.
İçeriği bilinmese de aynı konuşmadan anlıyoruz ki IMF "bunaltıcı" şartlar ileri sürmekten, dayatmalarda bulunmaktan vazgeçmiş değil.
Başbakan Erdoğan, IMF'nin bu tavrını "Siz her görüşmede önümüze yeni bir madde getirirseniz, kusura bakmayın, biz sizinle bunu imzalamayız" cümlesiyle anlatıyor.
"Anlaşırsa, anlaşırız..." ile başlayan "hüküm" cümlesiyse, IMF ile "taktik pazarlık" aşamasından ümit kesildiğini; karşı hamle olarak "stratejik rest" kararının hazır tutulduğunu ifade ediyor.
Siyasi ortam müsait
Başbakan'ın dile getirdiği IMF'ye "rest" tavrı, AKP hükümetinin pozisyonunu da belirliyor. Bu doğal… Dikkati çeken husus, muhalefete mensup siyasetçilerin IMF meselesine bakışları.
TBMM'de temsil edilen muhalefet partilerinin önde gelen isimleriyle konuştuğunuzda, IMF'nin siyaset dünyasında "itibarını" yitirdiğini anlıyorsunuz. "Nabzın" böyle atması, elbette muhalefetin AKP iktidarını desteklediği anlamına gelmiyor.
Ama muhalefet de IMF'nin şu kriz şartlarında bile Türkiye'ye fayda sağlamayacağı düşüncesini, kimi ayrıntılar dışında, "görüş birliğine" yakın bir düzeyde ifade ediyorsa bu, hükümetin "rest" tavrını zımnen destekleyeceği anlamına gelebilir.
AKP hükümeti tüm "uzatmalara" rağmen IMF ile anlaşamaz ya da "IMF hükümetle anlaşamaz" da iş "rest" çekmeye varırsa, muhalefetten çok da "aykırı" tepkiler almayacağını söyleyebilirim. Siyasi ortam müsait görünüyor.
İş dünyasındaki çelişki
AKP saflarından gelen ilginç değerlendirmeye göre, IMF ile anlaşmayı hükümet-iktidar değil, dünyası istiyor! Bu değerlendirme yanlış değil. Gerçekten de iş dünyasının özellikle "büyükler" kesimi, IMF ile bir an önce anlaşma sağlanmasında ısrarlı.
Şu da biliniyor: İş dünyasının özellikle "dış borcu" yüksek kesimi, IMF'den alınabilecek 20, 25 milyar dolar büyüklükte yeni kredinin doğrudan kullanıma sunulmasını da istiyor.
İyi de, IMF küresel kriz kapanındaki Türkiye'yi bildik şartlarla "yönlendireceği" bir anlaşma peşinde. Küresel kriz kapanındaki Türkiye'nin ekonomisi ise malî ve üretim kanatlarıyla, hesaplı, hedefli, planlı, programlı "genişleme" ihtiyacı içinde.
O zaman şu çelişkiyi açıklamak gerek: Bir taraftan hükümetten ekonomideki durgunluğu, çöküntü belirtilerini bertaraf edecek kapsamlı tedbir paketleri isterken, diğer taraftan, 20'nci kez IMF cenderesine zorlamak, hangi mantığın ürünü?