IMF'ye ağıt yakarken…

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

Kurulduğu 1946 yılından beri değişik zamanlarda IMF'nin eline düşen, standart 'istikrar programını' uygulayan fakat şimdiye kadar 'gelişme yolundaki ülke' sınıfından bir türlü kurtulamayan ülkelerin sayısı 60.

Aralarında Arjantin, Brezilya, Rusya, Güney Kore de bulunuyor. 1990'lı,  Arjantin ile Brezilya 'neo liberal' dönüşümün; Sovyetler Birliği'nin ardılı Rusya Gorbaçov-Yeltsin dağıtmasına ilâveten 'oligark talanının' kurbanlarıydılar.

Güney Kore IMF'ye neden muhtaç oldu; yanlış bir şey yazmak istemem. Şu veya bu ekonomik gerekçeyle muhtaç olmaktan çok, varılan sonuç önemli: Güney Kore, IMF'yi geride bırakan bir dünya ekonomisi olarak, kendi yolunda, kendi gücü, kendi politikalarıyla yürüyor.

Bilmeyenler için bir de hatırlatma: Türkiye ile Güney Kore 1960'lı yıllarda hemen hemen aynı ekonomik ve sosyal şartlarda 'kalkınma' yoluna düştüler.

Bugün Güney Kore'nin temel ekonomik ve sosyal 'kalkınma' göstergeleri Türkiye'nin çok ilerisinde; başta otomotiv olmak üzere,  Türkiye sanayinin, ticaretinin içinde… Türkiye ise Güney Kore'de yok!

Arjantin, Brezilya ve Rusya da kriz süreçlerinde girdikleri 'IMF rejimini' özgün politikalarla ve cesaretle kısalttılar; borçlarını vadesinden önce ödeyerek 'yol haritalarını' kendileri çizdiler.

Türkiye nerede?

Türkiye IMF'ye 11 Kasım 1947 tarihinde 'kambiyo kısıtlamaları uygulayan ülke' statüsünde üye oldu. TBMM üyeliği 14 Şubat'ta 1947 tarih, 5016 sayılı kanun ile onayladı.  Bugün 'sermaye hareketlerini serbest bırakmış ülkeler' arasında yer alıyor..

IMF ile ilk temas Demokrat Parti iktidarının ikinci döneminde gerçekleşti. DP Hükümeti 'cari açık' temelli ekonomik krizi aşabilmek için IMF destekli ünlü '4 Ağustos 1958 Kararları'nı yürürlüğe koydu. İlk 'stand by' düzenlemesi de 1 Ocak 1961 tarihinde geldi.

Geliş, o geliş! Bu tarihten itibaren Türkiye'de büyük siyasi olaylar cereyan edecek, 'demokratik' sivil iktidarların biri gidip diğeri gelecek, nispeten sakin dönemler yaşanacak: ama, ne krizler bitecek ne de IMF'siz bir bardak su içilebilecek!

Durum şu:  1 Ocak 1961- 17 Ağustos 1970 arası tümüyle 'stand by' altında. 17 Ağustos 1970- 24 Ağustos 1978 arası IMF'siz. 24 Ağustos 1978-4 Nisan 1984 arası IMF'li. 4 Nisan 1984-8 Temmuz 1994 arası IMF'siz. 8 Temmuz 1994- 22 Aralık 1999 arası IMF'siz. 22 Aralık 1999'dan sonrası tümüyle IMF'nin denetimi ve gözetimi altında.

Üzüleceğimize…    

1 Ocak 1961- 11 Mayıs 2008 arasını kapsayan 47 yılın 27'sini IMF'nin 'istikrar reçeteleriyle' geçirmek; 'istikrar' bulacağım diye 55.5 milyar dolar borçlanıp 48 milyar dolarını kullanmak; ekonomi-politikanı IMF iradesine teslim etmek; kimi yasalarını bile onun memurlarına yazdırmak…

Ve, ödenen bütün bu bedellere rağmen 2010 yılında hâlâ IMF'siz edememek…  Böyle bir tablo ve âdetâ 'bilinç altına' işlemiş 'IMF'siz yapamayız' duygusu, Türkiye'yi yöneten siyasi iktidarlar, ekonomi bürokrasisi ve iş dünyasının yön vericileri' için bir başarı ve gurur tablosu olmasa gerek.                                  

Bugün büyük bir fırsat var: IMF ile geçirilmiş net 27 yılın olumlu, olumsuz tüm tecrübe birikiminden; bu birikime yol açan siyasi ve ekonomik yanlışlıklardan,  kurumsal sorunlardan gerekli dersleri çıkararak 'kendi' programlarımızı tartışmak ve yapmak…

IMF ile 20'inci 'stand by' olmadı, diye üzülmek yerine bu fırsatı kullanmaya bakalım. Küresel itibar ve güven 'ulusal güvenle' beslenir. Ülkemize, aklımıza, gücümüze bir kez olsun güvenelim. Kazanmamız kesindir!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013