IMF'nin son kalesi...

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

ANKARA'DAN / Taylan ERTEN 1961-2008... Tam 47 yıl... Cumhuriyet kaç yaşında, 85. Çıkar 47'yi, geriye 38 yıl kalır. Hesaba devam: 1961, Türkiye ile Uluslararası Para Fonu (IMF) arasında ilk "stand-by anlaşmasının" imzalandığı yıl. Mayıs 2008, Türkiye ile IMF arasında süresi dolan 19'uncu "stand-by anlaşması"nın sona erdiği tarih. Böl 47 yılı 19 anlaşmaya; geriye ortalama 2 yıl 4 ayda bir "boynunu" IMF'ye uzatmış bir Türkiye kalır! Tabii, bu demek değil ki; IMF ile her 2 yıl 4 ayda bir "stand-by" yapılmıştır. 1961-1970 döneminde "stand-by"lar arasındaki zaman aralığı 1'er yıldır. 1970-1978 yılları IMF'sizdir. 1980-1983 arasında 3 yıllık; 1983-1984 arasında 1 yıllık anlaşmalar vardır. Geçen 10 yıllık IMF'siz dönemden sonra 1994-1995 anlaşması gelir. 1995-1999 arası "boş geçer". 1999 tam kırılma noktasıdır: Türkiye 1999-2008 dönemini IMF'nin "ağır" denetim ve gözetimi altında geçirecektir. Toplam 19 anlaşmaya bakıldığında ortalama "stand-by"ların süresi ortalama 1 yıla kadar düşer. Bu tablo, cumhuriyetin son 38 yılında Türkiye'yi yöneten istisnasız her "meşrepten" ne kadar siyasi iktidar; onların emrinde ne kadar "ekonomi bürokrasisi" varsa, onların "eseri"dir! 1923'ten 1961'e kadar 38 yıl iyisi, kötüsü, doğrusu yanlışıyla; ama, "kendi ayakları üzerinde" yürüyebilen, kararlarını "kendi iradesiyle" verebilen bir ülkeyi, son 47 yılda IMF'siz "adım atamaz" hale getirmek; getirmekle kalmayıp ülkenin siyasi ve ekonomik karar "iradelerini", bu kuruma ve arkasındaki güçlere ihale ederek "taşeronluğu" kabullenmek, doğrusu "berbat" da olsa, "eser" sayılır. Kolay bir iş değildir! Ne seninle... Geldik Mayıs 2008'e... 1999'dan itibaren IMF'nin her istediği yapılmış, onun yaptığı her yanlışın "bedeli" Türkiye'den çıkmıştır. Peki, Mayıs 2008, ilişkilerde bir dönüm noktası mı? Yani, Türkiye'nin 47 yıllık IMF'li dönemi "çift çizgiyle" kapanıyor mu? AKP hükümeti, bir süre öncesine kadar 6.9 milyar dolarlık bakiye borcu bir kalemde ödeyip hesabı tümüyle kapatmaya, "siyasi getirisini" de "başarı" hanesine yazmaya niyetliydi. Aslında, kim başarırsa başarsın IMF dönemini sonsuza kadar kapatmak, Türkiye'nin siyasi, ekonomik ve psikolojik "özgüvenindeki" erimeye; hatta yok oluşa "geri kazanım" yolunu açacak bir adım olurdu. Olmadı: AKP, 19'uncu "stand-by"ın 7'nci ve son "gözden geçirmesine" ilişkin "Niyet mektubu"yla IMF ile ilişkiyi "ne seninle ne sensiz" sürecine taşımak zorunda kaldı. Brezilya ile Arjantin'in "cesaretini" gösteremedi. Bu iki ülke 1990'lı yılların küresel kriz fırtınalarında en az Türkiye kadar tahribata, çöküşe uğramışlar; IMF'nin reçetelerinin "deneme tahtasına" dönmüşlerdi. Özgüvenlerini geri kazanmayı başardılar. Burada şu soru farz oluyor: 19. "stand-by"ın bitiminde Türkiye makro ekonomik, mali dengelerini sağlamlaştırdı; ekonomisini, kredibilitesini güçlendirdi; garanti mekanizmalarını oluşturdu; iç ve dış "şoklara", kriz dalgalarına karşı "güvenliğini" sağladıysa, ki IMF Başkanı Dominique Strauss Kahn da böyle söylüyor. O zaman 9 yıllık "tutukluluk" halini 3 yıllık "gözetimle" sürdürmek niye? Sırf IMF'nin son dilimle birlikte tekrar 10 milyar dolara çıkan alacağını garanti etmek için mi? Yoksa, IMF'nin biten "itibarını" korumak ve kollamak Türkiye'ye mi kaldı? Kendisi muhtaç... Genel küresel kabul şu: IMF 1990'lı yıllardan itibaren çöküşte. Krize girip de IMF'ye eklemlenen hiçbir ülkede "program başarısı" yok. Ne krizlerin "ulusal" boyutlarını ne de "küresel" niteliklerini doğru okuyabildi. Özellikle Türkiye'de 2001-2002'de patlayan krizin iki baş mimarından biri oldu. İlki, zamanın siyasi iktidar kadrolarıydı. Ülkeyi onlar teslim etti. Bugün IMF'den kaçan kaçana... Borcunu ödeyen hesabını kapatıyor, kendi yolunu kendi çiziyor. IMF ise memurlarına maaş ödemekte zorlanıyor. Altınlarını satıyor! Temel sorun IMF'nin dünya kapitalizmi ve dünyada ekonomik ve mali güç dengeleri için stratejik önemini; kendi güçleri, akılları, özgüvenleri ve öncelikleriyle "ayakta durmayı" beceremeyen ülkeler için de "kurtarıcı" vasfını kaybetti. Geriye ne mi kaldı? IMF ile "stand-by" ilişkisine girip de iki yakasını bir araya getiremeyen, borçlarını kapatamayan veya "aman IMF olmazsa kendimizi yönetemeyiz" diyen 6 ülke: Türkiye, Gabon, Makedonya, ABD işgali altındaki Irak ile Latin Amerika'nın iki "yoksulu" Paraguay ve Peru kaldı. IMF sayesinde "güçlenmiş" Türkiye'yi yönetenlerin bu listede kalma "ısrarını" nasıl anlamalıyız? Acaba, söylenenlere inanmamalı mıyız?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013