IMF'lileştiremediklerimizden misiniz?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Geçen yılın eylül ekim ayları… Küresel krizin varlığını artık tüm ülkeler kabul ediyor. ABD, krizden çıkış için açacağı paketin büyüklüğünü önce 700 milyar dolar olarak belirliyor, sonra bu tutarın yetmeyeceği düşünülerek rakam 750 milyar dolara çıkarılıyor. Kısa bir süre sonra bu rakam da "çerez" gibi kaldı ama, o dönemde 750 milyar doların yeteceği sanılıyor. Gelişmekte olan çok sayıda ülke, stand-by imzalamak için IMF'nin kapısında kuyruk oluşturuyor. Geçen yılın son çeyreğiyle bu yılın ilk çeyreğinde yoğunlaşmak üzere

Pakistan, Sırbistan, Romanya, Belarus, Ukrayna, Macaristan, Letonya ve İzlanda gibi ülkeler IMF ile stand-by imzalıyor. Bu dönemde IMF ile stand-by imzalaması söz konusu olan ancak anlaşması sürüncemede kalan Türkiye'den başka ülke yok. Biz, "IMF'lileştirilemeyen" bir ülke konumundayız ya da Başbakan Erdoğan'ın ifadesiyle "ümüğümüzü sıktırmıyoruz".

IMF anlaşması olmadan geçen süre bir yılı aştı. Bu bir yılın üç çeyreği de, kriz ortamında geçti. Hükümeti cesaretlendiren etkenlerin başında bu geliyor olmalı. Belli ki, "krizin en belalı üç çeyreğini IMF'siz atlattık, bundan sonra da böyle devam edebiliriz" düşüncesi hakim.

Kabul etmek gerekir, IMF olmadan müthiş bir hareket serbestisi kazanılıyor; harcamalar artırılabiliyor, uzun vadede ülke yararına olacak, ancak kısa vadede siyasal anlamda sıkıntılar yaratabilecek mevzuat değişikliklerine gidilmeyebiliyor.

Bütün bunlar IMF ile stand-by imzalamama konusunda etken olsa da, asıl güç, dış ödemelerde sorun yaşanmıyor olmasından alınıyor. Daralan ekonomi ve buna bağlı olarak büyük ölçüde azalan ithalatın etkisiyle cari açık küçülüyor ve bu durum nefes aldıran bir etki yaratıyor.

Türkiye, net kredi kullanma durumundan, net ödeme yapma durumuna geçiyor olmakla birlikte, ödeme dört ayda yalnızca 6.8 milyar dolar, yani öyle çok büyük bir rakam söz konusu değil.

Yılın ilk dört ayında hükümetin net ödemesi 776 milyon dolar. Bu dönemde bankalar uzun vadeli 1.5 milyar dolar kredi kullandı, 3.5 milyar dolarlık ödeme yaptı, net rakam 2 milyar dolar oldu. Kısa vadeli 1.8 milyar dolarlık ödemeyle bankaların toplam ödemesi 3.8 milyarı buldu.

Reel sektör ise dört ayda uzun vadeli 6.8 milyar dolar kullanırken 9.3 milyar dolarlık ödeme yaptı. Buna göre, reel sektörün uzun vadeli net kredi ödemesi 2.4 milyar dolar oldu. Reel sektör, kısa vadeli 202 milyon dolar kredi kullandı, böylece net ödeme 2.2 milyar dolara indi.

Buna göre, bankaların 3.8 milyar, reel sektörün 2.2 milyar ve hükümetin 776 milyon dolar ödemesiyle ilk dört ayda gerçekleştirilen dış borç ödemesi 6.8 milyar dolar oldu.

Geçen yıl aynı dönemde hem bankalar, hem reel sektör net kredi kullanmıştı. Bu yıl net 3.8 milyar dolar ödeyen bankalar, geçen yıl net 2.8 milyar dolar kullanmış; bu yılın ilk dört ayında 2.2 milyar dolar ödeyen reel sektör ise, geçen yılın aynı döneminde 9.6 milyar dolar net kullanım gerçekleştirmişti. 

Her ne kadar geçen yıl net kullanım söz konusuyken bu yıl net ödeme durumuna geçilmişse de iki nokta ön plana çıkıyor. Birincisi, dört ayda yapılan 6.8 milyar dolarlık net ödeme, çok büyük bir rakam değil. İkincisi, kredide net ödeme yapılıyor olmakla birlikte, Türkiye'ye kaynağı belirsiz para giriyor. Dört ayda net hata noksan kaleminden gelen para 5.9 milyar doları buldu.

Türkiye döviz bulmaya, borçlarını sıkıntı çekmeden çevirmeye devam ettiği sürece IMF ile anlaşma imzalanma olasılığı düşük görünüyor. Hele yaz ayları boyunca artacak döviz arzı sayesinde, gerçekleşecek olsa bile, anlaşmanın sonbahardan önce imzalanacağı artık pek beklenmiyor.

IMF ile hiç anlaşma imzalanmama olasılığı bulunduğunu da unutmamak gerekiyor. Hele hele şimdilerde pek gündemde olmasa da 2011 seçiminin gelecek yıla taşınması gibi bir senaryo gündeme gelirse ya da bu senaryo zihinlerde bir yerde duruyorsa, sizce IMF ile anlaşma imzalanma olasılığı var mı?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar