IMF - WB toplantılarının ardından
İstanbul, yüzün üzerinde ülkeden kamu kesimi, finans kuruluşları ve STK'ları temsil eden binlerce katılımcının hazır bulunduğu büyük bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Her yıl olduğu gibi bu yıl da IMF-DB toplantıları bu iki grubun yıllık düzenli toplantıları, bunların öncesinde düzenlenen seminerler ve tüm bunlara paralel olarak çeşitli finans kuruluşlarınca düzenlenen paralel seminerlerden oluştu.
Ekim 3-5 arası katıldığım oturumlardaki tartışmalarla ilgili bana göre ana noktalar şunlar:
- Hem kuruluş hem de kişisel bazda en çok konuşulan konuların başında krizden çıkış stratejisi (exit strategy) geliyordu. Kelimeler sizi aldatmasın, çıkış stratejisinden kasıt, kriz sonrasında iyice açılan maliye ve para politikasının nasıl "normale" döndürüleceği.
- IMF-WB toplantıları dışındaki kapalı oturumlardan birisinde, uluslararası kuruluşlardan birisine mensup tanınmış bir uzmanın Avrupa ve ABD ile ilgili çizdiği borç projeksiyonu resmi hiç de iç açıcı değildi. "Mali konsolidasyon" baskısı buradan kaynaklanıyor. Parasal daralma baskısı ise piyasaya verilen milyarlarca doların (ve Euro'nun) enflasyonist etkilerini ortadan kaldırmak için nasıl geriye çekileceği ile ilgili. Bu iki baskı altında, toplantılarda önce maliye politikasının daraltılması mı yoksa parasal daralma mı gibi şu an için prematüre ve henüz sağlam temellere oturmayan tartışmalar da oldu.
- Bu tartışmalar, "krizin dibinin" görülmüş olduğu şeklinde gizli bir varsayıma dayanıyor. IMF-WB toplantılarındaki tartışmalar ve hem oradaki hem de sonradan Viyana'da gördüğüm genele yakın kanı bu. Ne diyelim - inşallah haklılar!
- Öte yandan, "kriz geçti mali konsolidasyona gidelim, para arzını azaltalım" havası henüz yok. Hem G-20, hem de IMF-WB toplantılarının konsensüs, krizin etkilerinin tamamıyla ortadan kalktığına emin olmadan, prematüre bir politika değişikliğinin riskli olacağı yönünde.
- Bunun temelinde, ABD ve Avrupa'da bankacılık alanındaki "sakin" havaya rağmen, olası ikinci round etkileri ve beklenmedik bilanço hareketleri/batmalardan duyulan korku yatıyor.
- Toplantılarda, ayrışma, küresel dengesizlikler gibi konular tekrar gündeme geldi. Ama herhangi bir tutarlı ve kabul görebilir çözüm önerisi yoktu. Krize giden yıllar boyunca, bir tarafta Çin gibi yüksek cari fazla verip rezerv biriktiren ülkeler diğerinde ABD gibi cari açık veren ülkelerin doğurduğu bu resim şu anda pek farklı durumda değil. Çin'in kurunu 7 renminbi'nin altında fiilen dolara sabitlemiş olması ve son dönemde birlikte renminbi'nin dolarla birlikte diğer kurlara karşı değer kaybetmesi en başta doğu Asya'da olmak üzere tüm dünyada rahatsızlık yaratıyor. Avrupa'da başta olmak üzere doların yukarı çekilmesi çabası boşuna değil.
- Küresel dengesizlik tartışması kayda geçse de, IMF-WB toplantılarında "olmayan" (en azından cesametine göre çok düşük profilli yer alan) ülkelerin başında Çin geldi. Latin Amerika'dan "havalı" merkez bankaları yetkilileri ve bankacılar hemen her oturumda "ders verirken" geçen sene 450 milyar dolara yakın cari fazla veren, dünyanın en yüksek rezervlerine sahip ülkesinin tabir caizse siperde yer alması ilginç geldi bana.
- Siperde yer alan bir başka kesim rating firmalarıydı. Krizin en başta gelen aktörleri olan rating'cileri ben sadece bir kapalı oturumda görebildim. O oturumda konuşan önemli bir rating firması yetkilisi, bankaların, düzenleyici otoritelerin kendilerini sorgulayıcı tavırlarıyla değil, daha çok ders verir yaklaşımdaydı. Çeşitli oturumlarda rating firmalarının krizdeki rölu, ilerideki dönemdeki reform ihtiyacı bazı katılımcıların sorularıyla dile getirildi. Ancak, tatmin edici bir cevap gelmedi. Rating firmaları etrafındaki kara deliğin aşılması (skorlama yöntemlerinin analitikliği, standardizasyonu vs.) başka oturumlara kaldı.
- Bankacılık regülasyonunun geleceği, özellikle yeni şartlara sektörü ve yenilik dinamizmini boğmadan, uyumu konusunda içerik açısından kayda değer bir notum yok. Tartışmalar devam edecek.