IMF senaryoları...
İçinde bulunduğumuz ekonomik koşullar geleceğe yönelik belirsizliği önemli ölçüde artırıyor. Bu durum genel güvensizliği artırır iken risk alma isteğini dalgalı bir şekilde geriletiyor; ekonominin daralması ve işsizlikte artış kaçınılmaz hale geliyor, enflasyon konusu öncelikli konumunu koruyamıyor. Belirsizliği biraz olsun azaltmak, olumsuz eğilimlerin ivmesini düşürmek için bir şeyler yapmak zorunluluğu giderek daha yoğun bir şekilde hissediliyor. IMF ile anlaşma yapılması da bu çerçevede ekonomi gündeminden düşmüyor, kısır tartışmaların sonu gelmiyor.
Finansal piyasalar IMF ile mutlaka anlaşılacağı varsayımına dayalı fiyatlama yapıyor; mali sektör tersini düşünmek bile istemiyor. Yabancı sermayenin gelmesi beklenmiyor, fakat daha önce gelmiş olanın gitmemesi, hiç istenmeyen eğilimleri tetiklememesi için IMF anlaşması dışında alternatif üretilemiyor. Söz konusu kurum ise bütçe konusunda bir şeyler yapılmasını talep ediyor: Bütçe açığı kontrol altında tutulmalı, durgunluktan çıkmak için maliye politikası kullanılmamalı, borç yükü kontrolsüz bir şekilde artmamalı diyor... Talep edilenler ise siyasi iradeyi zorluyor; daha fazla vergi alınması ve harcamaların kısılmasının yaratacağı maliyeti göze alamıyor. Hükümet, IMF ile anlaşmak istiyor fakat kendi hareket yeteneğini daraltıp yıpranmasını hızlandıracak koşulları kabul etmiyor; 11 Eylül 2001 sonrasında olduğu gibi farklı bir anlaşma için sanki zemin yaratmaya çalışıyor.
2001 krizi ile birlikte yeni bir IMF anlaşması devreye girmiş fakat altı ay içinde başarı şansının kalmadığı anlaşılmıştı. Terörist saldırı sonrasında ABD Başkanı Yardımcısı Cheney ile görüşen Kemal Derviş önden yüklemeli yeni bir IMF anlaşması için siyasi destek almıştı. IMF İcra Direktörleri'nin bu anlaşmaya muhalefeti ABD garantisi sayesinde aşılmıştı. Hükümet muhtemelen benzer nitelikte bir anlaşma için zemin yaratmaya çalışıyor. Dış politikada son aylarda gözlenen hareketlilik bu ihtimali artırıyor. Hal böyle olunca ekonomi cephesinden bakarak farklı senaryolar üzerinde durmak gerekiyor.
IMF ile katı bütçe disiplini gerektiren bir anlaşma yapılır ise hem hükümet büyük bir süratle yıpranacak hem de iddialı bütçe hedefleri yakalanamayacak. Kısa vadede finansal piyasalar ve mali sektör rahatlasa da bu durum kalıcı olmayacak, son joker de kullanılmış olduğu için sonrasını kontrol etmek pek mümkün olmayacak. Kısa vadeli faizler bir miktar daha gerileyecek, döviz kurları belli bir bant içinde kalacak, kredi faizleri geriledikçe olumsuz eğilimler geri gelecek zira döviz kuru yukarı doğru hareketlendikçe riskten kaçınma eğilimi güçlenecek.
Hükümetin istediği türden mali kural gerektirmeyen bir anlaşma söz konusu olur ise bütçe açığı, kamu finansman ihtiyacı, borç yükü gibi değişkenlerdeki olumsuz beklentiler sıkıntı yaratacak; geçici bir durgunluğun ardından olumsuzlukların kontrolü zorlaşacak.
Bir anlaşma yapılmaz ise ekonomik daralmanın hızını düşürmek, kontrol altına almak hiç mümkün olamayacak. Galiba en iyisi anlaşma beklentisi ile oyalanmak ve herkesi bekleme modunda tutarak günü kurtarmak... Zaten yapılan da bu, ancak bu yaklaşım ömrünü dolduruyor ve devamında yukarıda özetlemeye çalıştığımız üç senaryodan biri sırasını bekliyor...