IMF, ‘Merkez’in politikaları işe yaramıyor’ diyor
Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) 4. Madde uyarınca yaptığı yıllık değerlendirme raporu geçtiğimiz Cuma gece yarısı açıklandı. Ana raporla birlikte, rapor çalışmalarına temel oluştursun diye hazırlanan dört araştırma da yayınlandı.
Bu araştırmalardan birisi, Türkiye’de bütçe harcamalarında esnekliği olmayan ve sürekli büyüyen zorunlu cari harcamaları ve bu durumun bütçe dengesi ve uzun vadeli istikrara etkilerini irdeliyor. Sosyal güvenlik reformunda daha radikal adımlarla ilerleme başta olmak üzere, kamu çalışanı sayısındaki artışın sınırlanması, kamu çalışanların maaşlarındaki artışın ve enflasyon farkı ödemesinin kaldırılması, zorunlu olmayan teşviklerden vazgeçilmesi gibi önerilerde bulunuyor. Özelleştirme ve vergi affı gibi tek defalık gelirlerin, ya da hızlı büyüme zamanlarında hedefi aşan vergi tahsilatlarının, harcanmayarak kriz dönemleri için rezerv yaratılmasını öneriyor. Bunun kamuda tasarrufu artırarak cari açığın azaltılmasına da katkıda bulunacağını belirtiyor.
Bir diğer çalışma, Türkiye’nin büyüme hızındaki aşırı oynaklığın nedenlerini ve bunun cari açıkla ilişkisini irdeliyor. Bu çalışmaya göre, mevcut makro-ekonomik çerçeveyi değiştirecek reformlar yapılmazsa, Türkiye’de istikrarsızlığa yol açmayacak sürdürülebilir büyüme hızının, sadece yüzde 2.75-3.5 olması gerekiyor. Büyümenin bunun üzerine çıkması, cari açığın tehlikeli düzeylere çıkartacağı vurgulanıyor.
Bu çalışmada Türkiye’nin büyüme hızındaki oynaklığın, tasarruf oranı Türkiye’ye yakın olan diğer ülkelere göre çok yüksek olmasına dikkat çekiliyor. Ayrıca Türkiye’ye sıcak para giriş-çıkışları da bu ülkelere göre daha yüksek bir oynaklık gösteriyor. Bu yüzden sıcak para hareketleri, Türkiye’de büyüme hızında diğer faktörlerden daha fazla etkili oluyor ve büyümede daha fazla istikrarsızlığa yol açıyor.
Raporda buna karşı tasarruf oranının artırılarak ekonominin yabancı fonlara bağımlılığının azaltılması, yabancı kaynak girişinde oynak sıcak para yerine daha istikrarlı doğrudan yatırımlara ağırlık verecek düzenlemeler yapılması ve bütçe esnekliğini artıracak bir mali program ile ekonomik oynaklıkları azaltacak politikalar uygulanması öneriliyor.
Diğer iki çalışma ise Merkez Bankası’nın para ve döviz politilarıyla ilgili. Birisi sıcak para akımlarının dövizde yarattığı baskıyı, diğer ülke örnekleriyle karşılaştırmalı olarak ekonomik modellerle irdeliyor. İkincisi ise doğrudan doğruya Merkez Bankası’nın geliştirdiği, hatta “Türk icadı” diye tanımlanan Rezerv Opsiyon Mekanizması’nın (ROM) etkinliğini irdeliyor.
Global sıcak para akımlarındaki oynaklık ve ülke riskine ilişkin gelişmelerden, benzerleri arasında en fazla etkilenen ülke Türkiye. Gelişmiş ülkelerin izlediği para politikalarından da belirgin olarak etkilenen tek ülke Türkiye. Bu tesbitler, ABD’nin para musluklarını kısmaya başlayacağı 2014 yılındaki risklerin, Türkiye için ne kadar ciddi olduğunu göstermesi açısından önemli.
Araştırmanın sürpriz sayılabilecek bulgusu ise Merkez Bankası’nın izlediği para politikalarının, sıcak para hareketlerini ne girişte, ne de çıkışta pek etkilemediği tesbitini yapması.
ROM’un sıcak para girişlerinin yoğunlaştığı dönemde giren dövizin bir bölümünü piyasadan çekerek krediye dönüşmesini frenlediği için kısmen işe yaramış olabileceği belirtiliyor.Ancak bu noktada çok önemli bir noktaya dikkat çekiliyor: 2012-13 döneminde daha düşük büyüme ve daha düşük cari açığa rağmen sıcak para girişi, geçmiş döneme göre daha yüksek oldu. IMF uzmanları, bunun sebebinin, ROM uygulamasının bankaları döviz borçlanmaya yönlendirmesi olabileceğini belirtiyor. Bu durumda ROM, sıcak para girişini yavaşlatmak yerine hızlandıran bir etki yaratmış oluyor.
IMF uzmanlarının araştırmasına göre sıcak para girişinin hızlı olduğu dönemdeki etkileri soru işaretleri taşıyan ROM, sıcak para çıkışının hızlandığı dönemde hemen hemen hiç işe yaramadı. Dövize talep artınca, bankaların TL munzam karşılıkları yerine Merkez Bankası’na verdikleri dövizi geri alacakları ve bunun döviz ve kur hareketlerine otomatik bir dengeleyici olacağı düşünülüyordu. Ama bankalar, beklendiği gibi hareket etmedi. Kurların daha fazla yükselme ihtimali, bankaların tersi yönde davranmalarına yol açtı. ROM işe yaramayınca Merkez bankası, hem faizleri yukarı çeken adımlar atmak, hem de ihalelerle döviz satışına yeniden başlamak zorunda kaldı.
Bu tesbitlerden hareketle IMF, Merkez Bankası’nın anlaşılması zor ve kafa karıştıran politikalarını terk ederek klasik enflasyon hedeflemesi politikasına dönmesini ve para politikasının ciddi ölçüde sıkılaştırmasını öneriyorlar. IMF heyeti bu çerçevede politika faizi olan haftalık repo ihalesi fazinin bir defada 2.5 puan artırılmasını, faiz koridorunun daraltılmasını ve döviz satışlarının sadece aşırı oynaklığı azaltma amacıyla yapılmasını tavsiye ediyor.
Merkez Bankası’nın bu görüşlere ne kadar değer verdiğinin izlerini, bugün açıklanacak olan 2014 yılı para ve döviz politikasında göreceğiz.