IMF: Maliye politikalarını fazla sıkmayın, para politikalarını sonuna ka
2008 krizinden önce herhalde kimse gelişmiş ekonomilerde politika faizlerinin neredeyse sıfır düzeyine çekilmesine, uzun vadeli faizlerin tüm zamanların en düşük seviyelerinde olmasına, merkez bankalarının piyasalara bugüne kadar görülmemiş miktarlarda likidite sağlamasına ve işler düzelene kadar faiz seviyelerini düşük ve likiditeyi yüksek tutacakları konusunda güvence vermelerine rağmen büyüme oranlarının %1.3 ve enflasyonun ise %1.9 olacağını tahmin edemezdi. Ancak son İMF "Dünya Ekonomik Görünümü" raporuna göre 2012'de durum aynen böyle! 2013 senesi için ise İMF Nisan ayında %2.0 olan büyüme tahminini %1.5'e çekmiş bulunuyor.
Durum böyle olunca da, ister istemez farklı çözüm önerileri ortaya atılmaya başlanıyor. Örneğin, senelerdir en ufak bir krizde bile "kemer sıkma" politikalarını diretmiş olan İMF bile kaç zamandır "utana sıkıla" gündeme getirdiği "kriz zamanlarında çok fazla kemer sıkmayın yoksa ekonomiyi iyice öldürürsünüz" tezini son toplantısında bazı bilimsel veriler desteğiyle açık seçik beyan etmek durumunda kalıyor. Raporun ana kısmında bu konuya önemli bir bölüm ayrılmış.
İMF 28 adet gelişmiş ekonomiyi kapsayan analizinde daha önce 0.5 olarak hesapladığı mali çarpan faktörünün 2010-11 yıllarında 0.9-1.7 arasında olduğunu itiraf etmekte. Diğer bir ifadeyle, örneğin İspanya'nın (İMF'nin zoruyla) uygulamaya çalıştığı milli hasılasının %5'ine tekabül eden kemer sıkma politikasının büyüme oranını azaltıcı yönde etkisi %4.5 ile %8.5 arasında. Bu esasında öyle yüksek bir oran ki, kemer sıkarak bütçeyi ve kamu borçluluğunu düşüreceğim derken, büyümenin azalmasıyla bütçe gelirleri öyle bir oranda düşebilir ki, sonuçta İspanya daha büyük bir bütçe açığı ve daha yüksek bir borçluluk oranıyla karşı karşıya kalabilir. İMF bu durumdaki ekonomilerin maliye politikalarını daha döngüsel bir yapıya oturtmalarını ve yapısal düzenlemelere (kamu borçluluğuna ilişkin ekonomik aktörlerin güvenini artıracak bağlayıcı "yasal" limitler koymak ve artan sosyal güvenlik açıklarını azaltacak önlemler almak gibi) yer vermelerini ve ekonomiyi canlandırmak için ise para politikalarına ağırlık vermelerini istiyor.
İMF, gelişmekte olan ülkelerde ise bütçe açığı ve kamu borçluluğunun daha düşük seviyede olduğunun, ancak bu durumu bu ülkelerin yapısal mali tedbirleri uygulamak için bir fırsat olarak görmeleri gerektiğinin altını da çizmiş. Bu noktada Hindistan, Rusya ve Türkiye'nin özellikle daha fazla efor göstermeleri gerektiğini de özellikle vurgulamış. Gelişmiş ekonomilerde olduğu gibi, gelişmekte olan ülkelerde de ekonomiyi canlandırma tedbirlerinin "tamamen para politikalarıyla" sağlanmasını öneriyor.
Öte yandan, İMF bugün sürmekte olan ekonomik koşullarda neredeyse "no cost" (maliyetsiz) olarak gördüğü para politikasına daha da ağırlık verilmesini önermekte olmasına rağmen, Dünya ekonomisinde henüz ciddi ve kalıcı bir canlanma emaresi yok. Gelişmiş ülkeler arasında bu konuda en gelecek vaad eden ülke olan ABD'de bile 2013 büyüme tahmini %2.1 (Ki İMF bu tahmininde ABD'de seçim sonrasında 2 büyük partinin anlaşamaması durumunda ortaya çıkacak "mali uçurum" (fiscal cliff) sorununun çözüleceğini öngörmüş.)
Kriz kahini Roubini ise bu kadar bel bağlanan para politikalarının ABD'de uygulanacak son ayağı olan QE3 konusunda oldukça ümitsiz. Daha önceki politikaların başarılı olmasını kriz sırasında borsaların aşırı düşmüş olmasına ve QE'lerle eş zamanlı olarak maliye politikalarının da uygulanmış olmasına bağlayan Roubini, bugünkü konjonktürde böyle bir durumun olmadığının altını çiziyor. Öte yandan, QE3'ün zaten aşırı düşük olan uzun vadeli faizleri daha fazla düşürmeyeceğini, doların zayıflama ihtimalinin olmadığını, olsa bile hem ihracatı artıracak bir Dünya talebi olmadığını, hem de dolar zayıflığının emtia fiyatlarının daha da yükselmesine sebep olacağını, ve sonuçta para politikasının reel sektöre aktarım mekanizması bozuk kaldığı sürece yeni bir QE'nin ekonomi üzerinde hiç bir etkisinin olmayacağını iddia ediyor.