IMF kararına piyasaların tepkisi

Serhat GÜRLEYEN
Serhat GÜRLEYEN GENİŞ AÇI sgurleyen@isyatirim.com.tr

"Sigarayı bırakmak kolaydır. Bir de yeniden başlamak olmasa." Teşbihte hata olmaz. Türkiye'nin Uluslararası Para Fonu (IMF) ile ilişkisini bir tür tiryakilik ilişkisine benzetebiliriz. 1960'lar da başlayan bu ilişki yakın ekonomi tarihimizin önemli bir kısmında kesintilerle devam etti.

Turgut Özal'ın önderliğinde ekonomimizin dışa açıldığı, piyasaların liberalleştiği on yıllık bir dönem dışında IMF ile ayrılıklarımız uzun sürmedi. 1970'lerde Ecevit hükümeti ve 1995-1999 arası koalisyon hükümetleri döneminde birkaç yıl süren ayrılıklar yaşadık.

Ancak ayrılığa uzun süre dayanamadık. Politikacıların ekonomiye karışması nedeniyle her defasında ekonomimiz krize girdi ve IMF ile yeniden nikah masasına oturmak zorunda kaldık. Türkiye, ekonomi kurmaylarımızın IMF uzmanlarıyla birlikte hazırladığı ekonomik programlarla yönetildi.

Dışsal şoklar, popülist politikalar, siyasi istikrarsızlık, terör gibi nedenlerle ekonomimizin sık sık krize girmesi iş çevrelerinde, piyasalarda ve hatta ekonomi yönetiminde IMF bağımlılığı yarattı. Ekonomide işlerin yolunda gitmesi için bir IMF çıpasına ihtiyacımız olduğuna inandık.

AKP hükümeti 2002-2007 döneminde başarılı bir şekilde IMF ile ilişkileri yürüttü. İktidara geldiğinde miras aldığı 18. standby programını ve 2005 yılında başlattığı 19. standby programını zaman zaman iniş çıkışlar yaşansa da başarıyla tamamladı.

Ancak 2008 yılında tüm dünyayı sallayan küresel krize rağmen AKP hükümeti IMF ile 20. kez masaya oturmaya yanaşmadı. Buna karşı IMF ile ilişkisini tam olarak da bitirmedi. Beklentileri yöneterek piyasalara IMF ile her an anlaşabiliriz mesajı verildi.

İki yıla yakın süredir devam eden bu süreç IMF'nin, 4. madde çerçevesinde yıllık olarak yapılan konsültasyon görüşmelerini yapmak için, Türkiye geleceğini açıklamasıyla sona erdi. IMF'nin esas sözleşmesi çerçevesince üye ülkelerde yılda bir kez konsültasyon görüşmeleri yapılması gerekiyor. Ancak yeni bir standby üzerine yapılan müzakereler konsültasyon görüşmelerinin ertelenmesini sağlamıştı.

Uzun süredir ertelenen konsültasyon görüşmelerine Mayıs ayında başlanacağının açıklanması ile IMF ile 20. standby programına kısa vadede başlanmayacağı resmi olarak kabul edilmiş oldu. Başbakan Yardımcısı Babacan basına yaptığı açıklamada kapıyı açık bırakmaya çalışsa da hükümetin dünyada anormal gelişmeler yaşanmazsa 2011 genel seçimlerine IMFsiz gireceği anlaşılıyor.

Hükümetin açıklamasına piyasaların tepkisi son derece sakin oldu. Borsa usulen biraz geriledi. Faiz oranları çok hafif yükseldi. Ancak ekonomi cephesinde beklentilerden iyi gelen veriler ve Yunanistan hükümetinin açıkladığı yeni önlem paketi sayesinde Türkiye piyasaları yükselmeye devam etti.   

Açıklamanın arkasından Hazine'nin yaptığı 10 yıllık dış borçlanmaya 5 kat gibi rekor yüksek bir talep geldi. Hazine %5.75 faiz ve 203 bp ABD bonolarına göre getiri farkı ile bugüne kadar dolar piyasasında yaptığı en düşük maliyetli borçlanmasını yaptı.

Alınan karar bizim için bir sürpriz olmadı. Böyle bir karar riskine karşı 2010 yılı strateji raporumuzu IMF siz bir Türkiye üzerine kurmuştuk. Ancak piyasaların tepkisizliği nedeniyle rehavete kapılmayalım. Türkiye'nin sağlam bir çıpaya ihtiyacı devam ediyor. Orta vadeli programın düzgün uygulanması ve mali kuralın devreye sokulması bugün dünden daha fazla önemli.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Petrol şoku sonrası… 23 Eylül 2019
Ağlatma beni Arjantin… 02 Eylül 2019
Emin liman aranıyor… 26 Ağustos 2019