IMF ile yol ayırımı...
IMF'nin kurumsal ve eylemsel kişiliğinde temsil ettiği mali odaklı "küresel ekonomik yapının" temel kolonları çatırdıyor. Sesler duyuluyor. Gerçi, şimdilik ağır tempoyla gelişen; küresel ve ulusal ekonomi mimarilerinde "devrimci" sonuçlar üretmesi kaçınılmaz yeni kriz sürecini algılayabilmek için zamana ihtiyaç var.
Ama, temel kolonlardan gelen sesler, IMF'nin "sağırlaşmış duyargalarına" hafiften de olsa erişmeye başladıysa zaman kavramının "gerçekleri" unutturucu, izleri silici, yanlışları örtücü, gevşetici, tembelliğe sürükleyici, zihin ve yaşam algılarını çarpıtıcı etkilerine asla güvenmemek lazım.
"Yapının" temel kolonlarından çatırtı sesleri yükselirken, IMF gibi "lafzı" ve "ruhu" ile eskimiş; küresel para sistemini düzenleyici ve "istikrar muhafızlığı" rolü "tefeci garantörlüğüne" dönüşmüş; üstelik, "Biz çare diye gittiğimiz ülkelerde haddimizi, misyonumuzu aşan işlere bulaştık" diyerek yanlış işler çevirdiğini itiraf noktasına gelmiş bu kurumdan "medet" ummak, başkalarını bilmem ama, Türkiye'ye yapılacak en vahim stratejik kötülük olur.
Özgüven, IMF'den üstündür!
1960'lı yıllardan beri neredeyse "IMF'siz bir bardak su bile içememiş" Türkiye'de; dış etkenler, kontrol dışı tetiklemeler filan tamam da, esas olarak iç siyasi ve ekonomik "musibetlerin" ülke zihninde, ruhunda ve bünyesinde yarattığı ağır IMF bağımlılığından bir anda kurtulmak kolay değil.
Fakat, zamanı gelmiş fikir, eylem atom bombasından güçlüdür! Zihni ve bünyesi "Biz kendi kendimize adam olmayız" zehirli kimyasalına bulandığı için IMF'ye şuna buna "kurtarıcı çıpa" diye adet... "ilahi" bir güç ve önem atfedenler bile yavaş yavaş sorgu mekanizmalarını harekete geçiriyorsa bir uyanıştan söz edebiliriz.
Ama, önce şu "sorunsal" kavranmalı: "Biz kendi kendimize adam olmayız" fikriyatı Türkiye'nin "geleceğini" karartan en tehlikeli saplantıdır. Saplantı hafif kalır; siyasi, ekonomik ve sosyal bir iç dinamik. Türkiye bu "dinamiği" kırmalıdır. Yıllardır "küllendirilmiş" özgüvenini tozundan toprağından temizleyerek "çalışır" hale getirmelidir. Madem konumuz IMF, küllerinden temizlenmiş özgüven IMF'den üstündür!
Yeni program
IMF ile yaşanmış 19 "stand-by" anlaşması... Devlet Bakanı Mehmet Şimşek'in de vurguladığı gibi 17'si pek işe yaramamış. Son ikisi bazı sorunları çözmüş. Şimşek'in söylediklerinde yeni bir şey yok. Bu ülkenin "özgüvenini" temsil eden entelektüel birikim, iktisatçısıyla, işadamıyla, siyasetçisiyle, ekonominin çözülmeyen sorunlarıyla yıllardır durumun farkında. Onun için "haber" değil. Bugünün siyasi iktidarı da farkında. İşte bu, haber!
Şimşek'in Anadolu Ajansı kanalıyla kamuoyuna yaptığı son açıklama (8 Ağustos) IMF ile ilişkilerin seyri konusunda önemli ipuçları veriyor. Önemli ipuçlarından birisi, kendi dönemlerine denk gelen son 2 programın ekonomide "bazı kırılganlıkları azalttığı" tespiti değil.
Asıl önemli ipucu, Türkiye'nin bugün şiddetle ihtiyaç duyduğu ve yarın da doğal olarak duyacağı yeni iktisat politikalarını, programlarını kendi entelektüel birikimi, kurumsal gücü ve kavrayışıyla, ulusal ihtiyaçları önceliğinde tasarlayabileceği, oluşturabileceği, uygulayabileceği.
Şimşek'in "küresel ekonomi ve mali mimari" sallanır, temel kolonlardan çatırtılar yükselir, Türkiye-IMF ilişkileri tam görünümüyle "yol ayırımına" gelirken, "özgüven" kavramına zımnen atıfta bulunan sözleri de önemlidir: "Esas olan hükümetin (hükümetlerin T.E.) uzun soluklu, popülizm tuzağına düşmeden ülkenin genel dinamiklerini iyileştirmeye yönelik atacağı orta ve uzun vadeli adımlardır." Bu önermeye katılmamak mümkün mü?