IMF ile yeni bir stand-by imzalamaya mecbur durumdayız
OLAYLARIN İÇİNDEN / Tevfik Güngör Geçen yıl Başbakan ve bakanlar, 2008 yılı Mayıs ayında sona erecek IMF anlaşmasından sonra IMF ile yeni bir anlaşma yapmaya gerek olmadığını dile getiriyordu. ABD'de çıkan mortgage krizinin etkileri yayıldıkdan sonra IMF ilişkilerinden sorumlu Bakan Şimşek, IMF ile "ihtiyati stand-by" imzalanması olasılığından söz etmeye başladı. Türkiye'nin kredi notunu kıran S&P isimli derecelendirme kuruluşunun "Güçlü bir çıpaya ihtiyacınız var" açıklamasından sonra, hükümetin yeni bir stand-by anlaşmasını zorunlu görmeye başladığı anlaşılıyor. Bakan Şimşek de bu yönde açıklamalar yapmaya başladı. Bakan Şimşek bu amaçla "Orta Vadeli Mali Çerçeve Proğramı" hazırlanacağını açıkladı. Son 50 yılda IMF ile 19 stand-by anlaşması yaptık. Stand-by anlaşması, bir ülkenin düze çıkmasını sağlamak için yapılıyor. Demek ki 50 yılda 19 anlaşmaya rağmen düze çıkamadık. Ya bizde bir yanlış var. Ya da IMF ile imzaladığımız stand-by anlaşmaları yanlış. Şimdilerde dünyada IMF ile "stand-by" (kurtar beni-kolla beni "IMF Baba") anlaşması yapan 6 ülke kaldı. Bu ülkeler Gabon, Irak, Makedonya, Paraguay, Peru ve bir de Türkiye... IMF'nin "stand-by" anlaşması yaptığı 7 ülke için imzalanan kredi sözleşmelerinin toplamı 7.4 milyar SDR (SDR denilen şey IMF'nin para birimidir. 1.62 ABD Doları'dır). Bu toplam kredi anlaşmalarında Türkiye'nin payı yüzde 89'dur. Açık anlatımıyla öbür ıvır zıvır müşteriler dışında IMF'nin tek büyük müşterisi kala kala Türkiye kaldı. (Müşterisi kalmayan IMF geliri azaldığından altınlarını satarak memurlarının parasını ödemeye çabalıyor.) Bir ülke, IMF ile genelde (1) Zora düştüğünde, krize girdiğinde veya (2) Zora düşme veya kriz ile karşılaşma tehlikesi olduğunda "stand-by" anlaşması imzalıyor. Zora düşmenin veya krize girmenin nedeni "cari açık" (döviz açığı) oluyor. Ülke döviz açığını kapatacak kadar (1) Döviz bulmakta zorlanınca veya (2) Döviz bulmakta zorlanabileceğini anlayınca, IMF ile masaya oturuyor. Ülke (1) Ya kendisi, (2) Ya IMF uzmanlarıyla ortaklaşa bir program hazırlıyor.(3) Ya da IMF bir program hazırlayarak ülkeye kabul ettiriyor. IMF yetkili organları hazırlanan programa sahip çıkıyor. Bu programın uygulanmasının kontrol edileceğini, bu programın uygulanması için IMF kaynaklarından kredi desteği yapılacağını, ülke ekonomisinin denetim altında tutulacağını dünyaya ilan ediyor. Dünyadaki kredi kuruluşları IMF'nin verdiği bu desteğe güvenerek ülke ile kredi ilişkilerini sürdürüyor. Böylece ülke döviz açığını kapatma şansını buluyor. Biz 2001 krizinden çıkmak için IMF ile masaya oturduk. IMF'nin uzmanlarının bizim için hazırladıkları "krizden çıkış programı"nı kabul ettik. Bunun üzerine IMF ile 4 Şubat 2002 tarihinde bir stand-by anlaşması imzaladık. Onun süresi 11 Mayıs 2005 tarihinde bitince, "aynı programı uygulamayı kabul ederek" bir "stand-by anlaşması daha yaptık. Bu anlaşmanın süresi de 10 Mayıs 2008 tarihinde bitiyor. 2002 yılı başından bu yana uygulanan 2 stand-by anlaşmasının özelliği var. Bu anlaşmaların dayanağı olan "krizden çıkış programı"nı IMF uzmanları hazırlamıştı. Türkiye 7 yıldır bu programı eksiksiz uyguluyor. Bundan önceki proğramlar yarım kaldığı için düze çıkamadığımız söyleniyordu. Son 2 stand-by'ın dayanağı olan programları tam olarak uyguladık. IMF bu programların uygulandığını onayladı. 7 Yıl sonra gene IMF'ye muhtacız. Muhtacız derken altını çizmekte yarar var. Gerçekten muhtacız. Küresel dalgalanmaya ek olarak içerideki karışıklık nedeniyle IMF desteğinin önemi arttı. AB çıpası zayıflamış durumda. Bu tabloda IMF çıpası olmaz ise Türkiye ekonomisi fırtınada zorlanır. IMF çıpası ise yeni bir stand by'ı zorunlu kılıyor. Bu noktada önemli olan yeni stand-by anlaşmasının nasıl bir ekonomi programına dayanacağıdır. Eski program "krizden çıkış programı" idi. Şimdi bize gerekli olan "krizden korunma programı"dır.