IMF, bu ne hal?

Taylan ERTEN
Taylan ERTEN ANKARA'dan [email protected]

Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe ile arkadaşımız Mehmet Kaya'nın imzalarını taşıyan haberin bir unsuruna göre, (DÜNYA 28 Ekim), Uluslar arası Para Fonu'nun (IMF) iki "Türkiye masası şefi" birkaç gündür Hazine Müsteşarlığı'nın Eskişehir yolu Söğütözü mevkiindeki binasında kendilerine tahsis edilen ofiste Türkiye ekonomisiyle ilgili "verileri" derlemekle meşguller.

İki şeften birisi görev süresini tamamlayan ve artık "önceki şef" diye anılacak İtalyan asıllı Lorenzo Giorgianni, diğeri de "yeni şef" Hollanda'lı Rachel van Elkan.

Halef-selef iki şefin Ankara'ya birlikte gelmeleri iki sebeple: Mayıs 2008'de süresi biten 19. stand-by'dan sonra olup bitenleri "yerinde" izlemek, öğrenmek -resmî adı, "program sonrası izleme"… Bir de, "yeni şef" Rachel van Elkan'ı ilgili hükümet ve bürokrasi erkânıyla tanıştırmak... Elkan için bir nevi "işe uyum" stajı da diyebiliriz.

Buraya kadar garipsenecek bir durum görünmüyor. Önceki şefin, şimdiki şefi hükümetin Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı ve ilgili bürokratlarla tanıştırması ve işi "yerinde" devretmesi olağan bir nezaket ve iş kuralı.

Gerçi bundan önceki şef değişikliklerinde pek rastlanmıyor. Geriye doğru hatırlarsak; Türkiye'den Carlo Cotarelli'ler, Rıza Moghadam'lar, Juha Kahkonnen'ler, Martin Hardy'ler de geldi geçti. Hepsi de tek başlarına gelip, gittiler. Ne bir devir teslim ne de, protokoler tanıştırma fasılları…

Acaba?

Haberin bir diğer unsuru var ki, okuyanda "kulis tahriki" yaratıyor. Buna göre, Hazine'deki ofiste ilgili bürokratlarla birlikte veri derlemekle meşgul iki şef, düne kadar "bakan düzeyinde" görüşme yapmış değil.

"Ne var bunda", diyebiliriz. Çünkü, resmi düzey hiyerarşisinde normal olan şu: Bakan gerek görürse şefi kabul eder konuşur. Ama, Türkiye'de durum genellikle böyle olmadı.

Geçmişe bakıyoruz; gelen-giden memur şeflerin, değil iş dünyasının önde gidenleri; bürokratlar, bakanlar, hattâ başbakanlar düzeyinde gördükleri kişisel ve kurumsal "itibarı", medya pohpohlamalarını hatırlayınca, gazeteci merakı didikliyor: Acaba?..

Hazine'den sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek en azından yeni şefi tanıyacağı bir nezaket kabulünü isteyerek mi geciktiriyor? Gerçi "merak kediyi öldürür" de…

Şu "küresel malî krizin" yarattığı dış ve iç konjonktürde Türkiye'de IMF ekseninde başlayan tartışmalar, Başbakan Tayip Erdoğan'ın artık ihtiyati mi olur, yoksa ismi ihtiyati, kendisi bildik "stand-by" mı olur her neyse, IMF ile yeni bir anlaşma konusunda "hükümet tereddütü", hatta "redde yatkınlık" içeren tavrına bakınca, merak pek de yersiz kaçmıyor!

Çizilen karizma!

Diyelim ki, bizimkisi gazetecilik merakının didiklediği abartılı bir şüphe. Peki, siyaset ve iş dünyasından yansıyan "havayı" nasıl yorumlamalıyız? IMF ile yeni bir anlaşma isteğini seslendiren İş dünyasının, Başbakan Erdoğan'ın "çıkışından" sonra aldığı "vaziyet" IMF'nin düne kadar bu alemde yerleşik "parlak karizmasına" hiç de uygun düşmüyor.

"Mutlak IMF bağımlılığının" nispileştiği; üstelik eskiden IMF'nin "istikrar programlarında" bizzat tanımladığı "Türkiye'nin menfaatleri" kavramının şimdi bir ölçüde "yerlileştiği" ve özgürleştiği gözlemleniyor.

Siyaset dünyasına gelince… IMF ile ilişkiler konusunda muhalefetin iktidara çok yakın bir eleştiri ve "ret" tavrında birleştiğini görmek, sadece "küresel krizin" cilvelerinden biri olmasa gerek! Türkiye, belki de yıllardır "uyuşturucu bağımlılığıyla" alıştığı, alıştırıldığı IMF karşısında, "özgüvenini" arıyor. Belki de IMF'nin "karizmayı çizdirmesi", Türkiye'nin özgüvene dayalı karizmasını parlatma fırsatıdır, kim bilir!

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Atilla Karaosmanoğlu 13 Kasım 2013