IMF Başçı'ya karşı

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Aslında başlığı Latince "versus" kelimesi ile "IMF vs. Başçı" olarak yazmak istedim, ama Türkçe'de muadil bir kelime bulamadım doğrusu. Başlıktaki gibi yazıldığında sanki sadece bir taraf diğer tarafa karşıymış gibi anlaşılıyor; aslında ifade etmek istediğim aynı zamanda Başçı'nın da IMF'ye karşı olduğu. (Bu durumu Başçı zaten satır aralarında dile getiriyor.)

Bilindiği gibi haftasonu sürpriz bir şekilde IMF'nin Türkiye ile ilgili 4. Madde Konsültasyon raporu yayınlandı. Bu herhangi bir stand-by anlaşması altında olmamakla birlikte borç geri ödemeleri devam eden ülkelerle ilgili olarak hazırlanan rutin bir rapor. Yayınlanmasının sürpriz oluşu ise raporun kamuya açılmasına Türkiye'nin daha önce ambargo koyduğunun bilinmesiydi. Raporu görünce de bunun nedeni belli oluyor. Baştan itibaren rapor özellikle Merkez Bankası'nın "ortodoks olmayan" para politikalarına eleştirel bir bakış içerisinde yazılmış. Özetle, IMF Merkez'in fazla sonuç getirmeyen dolambaçlı para politikaları uygulamaları yerine, %10 seviyesine yükselen cari açığı gerek iç talebi soğutarak, gerekse de dış finansmanı daha cazip hale getirerek bir risk unsuru olmaktan çıkarmak için doğrudan politika faizlerini artırmasının daha doğru olacağını vurgulamış. Ancak merkez bankalarının politika faizlerinde "yön değiştirmesi" ekonomik aktörler için çok önemli bir yol göstericidir. Bugünün son derece değişken ekonomik şartları altında bir merkez bankasının faiz artırma sürecine girmesi ekonomiyi istenenden daha az değil, daha fazla bile soğutabilir. Bu nedenle TCMB'nin tercih ettiği gibi daha konjonktürel ve esnek bir politika sürdürmek çok da yanlış olmayabilir. (Tabii ki, bunun sonucunda enflasyon hedefin üstünde kalacaktır. Ancak "%6 enflasyon ile %4 büyüme mi, (ki böyle bir büyüme oranında işsizlik kaçınılmaz olarak artar), yoksa %10.5 enflasyon ile %8.5 büyüme mi?" ödünleşimini (trade-off) de unutmamak gerekiyor.)

Açıkçası raporun 2 ay gibi kısa bir süre içerisinde feci şekilde bayatladığı da ortada. Artık ne Avrupa'dan fon akımlarında ekonomiyi aşırı soğutacak bir daralma, ne de TL'nin aşırı değer kaybetmesi bekleniyor. Hoş, uluslararası yatırımcılar gözünde IMF, Dünya Bankası, OECD ve derecelendirme şirketleri gibi aşırı bürokratik ve hantal kuruluşların yazdığı ve hemen her zaman bayat kalan bu raporların fazla bir ehemmiyet arz ettiğini de düşünmüyorum doğrusu. (Ben İMF olsam, bu raporun yayınlanmasına kendim bile ambargo koyardım!)

Aslında, maalesef, raporun çok objektif bir gözle yazılmış olduğunu söylemek de zor. Mal bulmuş mağribi gibi Ödemeler Dengesi'nin finansman tarafında 6.5 milyar dolarlık bir miktarın yabancıların portföy yatırımları kaleminde değil de kısa vadeli borçlar kaleminde muhasebeleştirilmesi gerektiğinin iddia edilmesi bunlardan biri. Bunun yerine, örneğin, dış borçların önemli bir kısmının esasen Türk şirketlerinin kendi paraları olduğunu, on yıllardır ihracat gelirlerinin yurtdışında mukim Türk orijinli ticaret şirketleri kanalıyla olduğundan çok daha düşük gösterildiğini araştırsalar daha iyi bir iş yapmış olacaklardı.

İMF'nin her zamanki ideolojik saplantıları da raporda yer bulmuş. Örneğin, devaluasyonla dış ticarette rekabetçi olunamayacağı saptaması. Bunun böyle olamayacağını neredeyse binbir dereden su getirerek açıklamaya çalışmışlar. (Hatta, "devaluasyon milli gelirin dolar bazında ifadesini küçülteceği için Türkiye'nin dış borç oranını yüksek gösterecektir" gibi ekonomi biliminde değil de, muhasebede yeri olan noktaları bile vurgulamışlar.) Ancak gerçek şu ki, uzun vadede fazla etkili olmasa bile, devaluasyon ihracat-ithalat dengesinde ilk aşamada mutlaka pozitif bir etki yapar.

21 Kasım tarihini taşıyan raporda biraz insaflı olarak Türkiye'nin 2012 milli hasıla büyüme tahminini %2 olarak vermişlerdi. Gelgelelim, Davos'ta yayınlanan son Dünya Ekonomik Raporu güncellemesinde IMF bu tahmini %0.4'e indirmiş bulunuyor. Tamam, Eylül'de yayınlanan son rapordan beri Avrupa'nın büyüme oranı da %1.6 azaltılarak negatif büyümeye (%-0.5) düşürülmüş. Ancak ekonomisi farklı dinamiklere sahip Türkiye'nin büyümesinin de aynı oranda düşürülmüş olması saçma. (Ayrıca Almanya ve Fransa gibi birincil ticaret partnerlerimizde milli hasıla artış tahminindeki revizyon çok daha az.)

Sonuçta, IMF'nin raporu 117 sayfa ve renkli grafiklerle bezeli ama içerik olarak tatminkar, gerçekçi ve güncel olmaktan uzak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019