IMF Baş Ekonomisti Olivier Blanchard: "Felaketin çok yakınından geç
Olivier Blanchard 1 Eylül 2008 tarihinde IMF Baş Ekonomisti konumuna geldi. Yani Lehman Brothers'ın iflasından ve finansal paniğin yaşanmaya başlanmasından tam 15 gün önce. Tam bir yıldır kriz sürecini yönlendiren anahtar isimlerden biri olan Blanchard, felaketin çok yakınından geçtiğimizi söylerken, bugün gelinen noktada finans sektöründe büyük gizliliklerin kalmadığını ifade ediyor. Geçtiğimiz günlerde, ekonomik toparlanmanın başladığı yönünde bir açıklamada bulunan Blanchard, yine de çok dikkatli davranmak gerektiğinin altını çiziyor.
Önümüzdeki hafta İstanbul'da gerçekleşecek olan IMF-Dünya Bankası toplantılarının hemen öncesinde, Blanchard'ın dikkat çektiği başlıklar ise şöyle:
·Geçmişten iyi ders aldık, aynı hataları yapmadık
Aylar boyunca kendimize şu soruları sorduk: 'Ekonominin tamamen felç olması söz konusu olabilir mi?' 'Büyük buhranı bir kez daha mı yaşayacağız?' Gerçek bir risk ile karşı karşıyaydık. Fakat geçmişten, özellikle de 1929 krizinden aldığımız dersler sayesinde aynı hataları yapmadık. Merkez bankaları hızlı davrandılar ve son derece pragmatik bir tavır sergilediler. Ülkelere gelince, bazı durumlarda IMF'nin uyarıları gerekse de, onlar da ekonomilerini toparlamak için gerekli önlemleri aldılar.
·Lehman Brothers batmasaydı, finans piyasaları felç olmazdı
Lehman Brothers'ın batmasına izin vermek bir hataydı. Bu karar her şeyin akışını değiştirdi. Lehman batmasaydı, bazı bankalar yine batardı, ekonomi bu iflaslardan yine etkilenirdi, fakat finans piyasalarında yaşanan panik ve felç söz konusu olmazdı.
·Felaket senaryosu ihtimali bugün çok daha hafifledi
Finans sektöründe gizli kalan büyük madenler yok, fakat yine de dikkatli olmaya devam etmek zorundayız. Aylar boyunca en büyük korkumuz bu oldu. Bankaların hesaplarında belirtilmeyen toksik fonlarının olup olmadığını sorguladık. AIG'in bilmediğimiz başka bağlantıları olabilir miydi? Bugün geldiğimiz nokta da ise her şey çok daha fazla görünürlük kazanmış durumda. Felaket senaryosu ihtimali çok daha hafifledi.
·ABD'li tüketici dersini aldı, daha az tüketecek
Ekonomik toparlanma teknik anlamda söz konusu. Bir yandan şirketler daha az korku duymaya başladılar. Bu da onların yeniden üretime geçeceklerinin işareti. Ekonomi yeniden toparlanmaya başladığında bu durum yaşanır, fakat bu aslında geçici bir süreç. Birkaç çeyrek devam edip, sonra yeniden durabilir. Geçici olan bir diğer unsur da, kurtarma planları. Bunların etkisi 2010 yılının ilk çeyreğine kadar hissedilecek, daha sonrasında ise etkileri azalacaktır. 2010 yılında dünya genelinde yüzde 3, gelişmiş ülkelerde ise yüzde 1 oranında bir büyüme bekleyebiliriz. Bu büyüme oranları işsizliğin azalmasında çok etkili olamayacak. Bunun ardından hane halkı talebinin de artması gerekiyor, ki bu noktada işler oldukça zorlaşıyor. Bunun nedeni de ABD'li tüketicinin dersini almış olması. ABD'li tüketici çok acı çekti. Evini kaybetti. Dolayısıyla daha fazla biriktirip, daha az tüketecek. Bu orta vadede olumlu sonuçlar verebilir, fakat kısa vadede sorun yaratacak, çünkü farklı büyüme kaynaklarının bulunmasını gerektirecek.
·Çin'in daha fazla tüketmeyi kabul etmesi gerekli
Bankalar tam anlamıyla rahatlamış değil, şirketler tam performans çalışmaktan uzaklar. Asıl endişe, son 20 yıldır Japonya'da olduğu gibi, düşük büyüme oranlarının senelerce devam etmesi. Buna yol açmamak için, büyük ekonomik dengelerin küresel boyutta yeniden sorgulanması gerekiyor. ABD'de iç talep azalacak. Dolayısıyla gelişmekte olan ülkelere daha fazla ihracat yapmak zorunda kalacaklar. Bu da bizi Asya'nın, özellikle de Çin'in rolünü yeniden düşünmeye yönlendiriyor. Çin'in, daha az tasarruf etmeyi ve iç pazarında tüketimi geliştirmeyi kabul etmesi gerekli. Güven amaçlı tasarrufun artması için, Çin'deki sosyal güvenlik sisteminin gelişmesi gerekli. Bu da zaman alacak.
·'Bankaların bu kadar çok para kazanmaları ne derece doğru?'
Primler çok fazla gündeme gelen bir konu oldu. Krize neden olan unsurlardan biri de aşırı boyutlara varan primlerdi. Bankaların prim sistemlerini yeniden gözden geçirmeleri kendi iyiliklerine olacaktır. Prim uygulamalarının bu şekilde kalması, risk alımını kolaylaştırdığı gibi, uzun vadeli sonuçları sorgulamayı da engelliyor. Fakat asıl soru şu: 'Bankaların bu kadar çok para kazanmaları ne derece doğru?' Dolayısıyla asıl ilgilenilmesi gereken alan finansal kurumların regülasyonu olmalı. Bu konuda farklı çözümler üretilebilir. Örneğin, finansal kurumlar sistemde yarattıkları risk oranında cezalandırılabilirler. En büyük bankalar en yüksek prim sigortasını ödeyebilirler. Öte yandan daha fazla kâr sağlayan, fakat daha büyük tehlike içeren karmaşık finans ürünleri ortadan kaldırılabilir.
·En büyük risk, beş sene sonra krizin nedeninin unutulması
Eğer ekonomi beklenenden daha hızlı bir şekilde toparlanmaya başlarsa, bu regülasyonların unutulma riski söz konusu olabilir. İşte bu yüzden G-20 ve IMF henüz tam anlamıyla düze çıkmadığımız mesajını veriyorlar. Beş sene sonra herkes her şeyi unutabilir ve torununuz size gelip, 'Dede, subprime krizi neydi' sorusunu yöneltebilir. Asya krizi de, çok daha küçük boyutta olsa da, aynı belirtileri gösterdi. Bu krizden ders alan Asya oldu, biz değil.
·Strauss-Kahn, dünya için büyük bir şans
IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn'ın kriz sürecini son derece başarılı bir şekilde yönettiğini söylemek istiyorum. Kendisi gerçekten IMF için gerçek bir vizyona sahip. Daha kriz başlamadan önce, bütçe politikasına öncelik vermeyi tercih etti. Strauss-Kahn, iyi bir stratejist. Nicolas Sarkozy ve Gordon Brown ile yakın ilişkileri, işleri daha da kolaylaştırıyor. Ben, Strauss-Kahn'ın, FED Başkanı Ben Bernanke veya İngiltere Başbakanı Gordon Brown gibi, dünya için şans olduğunu düşünüyorum. Bu isimler, büyük fark yaratan isimler.