IMF anlaşmasının uzaması kırılganlığı artırıyor

UZMAN GÖRÜŞÜ
UZMAN GÖRÜŞÜ [email protected]

UZMAN GÖRÜŞÜ / Serhan Yenigün / Finansinvest

Mart ayından itibaren küresel finans piyasalarında ve yurtiçinde fazlasıyla hissedilen yüksek risk iştahı ve aşırı iyimserlik, son dönemde gücünü kaybediyor. Yurtdışında, özellikle ABD kaynaklı gelişmelere odaklı negatif algılamalar ve olumsuz beklentiler artarken, yurtiçinde de IMF sürecinin uzaması ve olası bir anlaşmanın en erken sonbaharda olacağının anlaşılması moralleri bozmakta. Anlaşma beklentileri yatırımcıların genelinde halen mevcut olsa da, son dönemde IMF'siz Türkiye senaryolarının da gündemde olduğunu görüyoruz.

Hatırlayacağınız gibi, 19. stand-by anlaşması bundan tam bir yıl önce 10 Mayıs 2008'de sona ermişti. Aradan geçen dönemde, Türkiye ekonomisinin dış finansman kaynaklı belirgin bir problem yaşamaması "IMF olmadan da olabiliyormuş" algılamalarını kuvvetlendiriyor. Ancak, geride bıraktığımız 12 ay ile bu senenin sonuna kadar yaşayacağımız 7 ay arasında finansman açısından önemli bir fark var. Geride bıraktığımız 12 aylık dönemde Merkez Bankaları'nın hızlı faiz indirimleri, gevşeyen enflasyon ve talepte görülen daralma, faizlerin ve dolayısıyla borçlanma maliyetlerinin genel anlamda gevşemesine neden oluyordu. Ancak, önümüzdeki dönemde Türkiye Hazinesi'nin toplam iç borç geri ödeme takvimine baktığımızda, temmuzdan itibaren yüklü itfa rakamları olduğunu ve yüksek ihtimalle bu itfaların finansmanının öncekilerin üzerinde maliyetler ile çevrilmek zorunda kalacağını görüyoruz. Özellikle yaz aylarından başlayarak ekim ayına kadar Hazine'nin toplam 60 milyar TL civarındaki iç borç servisinin faizler üzerinde yukarı yönlü baskı yaratma olasılığı dikkat çekiyor. Bu dönemde, Türkiye'nin yüksek bütçe açığı ve dış finansman ihtiyacının IMF ile ortak yürütülen bir program beklentisi olmadan risk yaratma potansiyeli giderek artıyor.

Gelişmekte olan ülke varlıklarına ilgi devam ettiği sürece, IMF anlaşmasının gecikmesi bir süre daha göz ardı edilebilir. Ancak, yaklaşık üç aydır devam eden küresel iyimserlik, ABD'de General Motors ve otomotiv sektörüne yönelik endişeler ile artması, Avrupa Merkez Bankası'nın parasal gevşeme yönünde adımlar atması, Asya'da Kuzey Kore kaynaklı gerginliğin daha da tırmanması ile tersine dönebilir. Buna ek olarak, uzun süredir piyasaları destekleyen resesyon ve büyüme odaklı olumlu senaryoların arka arkaya gelebilecek kötü makro veriler ile sorgulanmaya başlanması da piyasalar için risk yaratıyor. Böyle bir dönemde, bir süredir yurtdışının pozitif görünümüne paralel olumlu seyreden yurtiçi piyasalarımız, artan iç ve dış riskler ile daha kırılgan bir yapı sergileyecektir. Yatırımcıların, bu tür riskler karşısında dikkatli olmaları gerektiğini düşünüyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Euro nereye koşuyor? 03 Ağustos 2017