IMF 4. Madde bildirisi
Haftabaşında İMF’nin 4. Madde ziyareti ile ilgili ülke uzmanlarının hazırlamakta olduğu raporun sonuç bildirisi (concluding statement) yayınlandı. Bu IMF üyesi tüm ülkeler için rutin (genellikle yılda bir kere) olarak hazırlanan bir rapor. Türkiye ile ilgili bir önceki rapor Şubat 2018’de yayınlanmıştı. O raporda Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu riskler net bir şekilde anlatılmış, artan riskler (enflasyon, ısınan ekonomi ve cari açık) karşısında para politikasının önden yüklemeli olarak sıkılaştırılması gerektiği vurgulanmıştı. (MB ise bunu tercih etmeyerek artan kurlara karşı gecikmiş tepkisel bir faiz politikası uygulamıştı.)
Bu seneki bildirinin içeriğine gelirsek: IMF öncelikle birkaç tespit yapıyor: Geçen senenin son çeyreğindeki daralma sonrasında maliye politikasının gevşetilmesi, kamu bankalarının kredi imkânlarını artırmaları ve net ihracatın katkısıyla büyümenin yeniden başladığını vurguluyor. (Büyüme yeniden başlıyor derken bir önceki çeyreğe göre artmış olduğu kastediliyor. Yoksa, azalarak da olsa küçülme devam etmekte.) İthalatın baskılanması ve turizm gelirlerindeki artış sonucunda cari açığın hızla kapanıp, hatta fazlaya geçmesi sayesinde Türk Lirası üzerindeki baskının kalktığını ifade ediyor. Yüksek politika faizi, TL’de görülen stabilite ve baz etkileri sonucunda enflasyonun düşmesinin Merkez Bankası’nın faizleri azaltma imkanı yarattığını söylerken, sene sonu enflasyon beklentisinin yüzde 14’ün altında olduğunu ekliyor.
Gelecek görünümü ile ilgili olarak ise IMF orta vadede güçlü sürdürülebilir büyümeyi sağlamak için 5 yönlü bir yaklaşım izlenmesi gerektiğinin altını çizmekte. Bunlar: sıkı para politikası, orta vadede mali gücü artırıcı tedbirler, banka varlıklarının bağımsız bir otorite tarafından denetlenmesi ve yeni stres testlerinin uygulanması sonucunda gerekli görülürse takviye tedbirlerin alınması, şirketlerin iflas ve borçlarının yeniden yapılandırılması konusundaki çerçeveye işlemleri kolaylaştırıcı ve hızlandırıcı yeni maddelerin ilave edilmesi ve üretkenlik artışı ve ekonomik dirençliliğin artırılmasına yönelik yapısal reformların hayata geçirilmesi.
IMF bu önerilerinin milli hasıla üzerindeki etkisinin kısa vadede daralma yönünde olsa bile, orta ve uzun vadede büyümeyi artırıcı ve riskleri azaltıcı yönde olacağının altını çizmiş. Ancak, reel politiği dikkate aldığımızda, bu önerileri hayata geçirmenin Hükümet açısından çok zorlu bir sınav olacağı da muhakkak. İşsizlik artmaya ve yatırımlar azalmaya devam ederken, iç politik baskılar artmışken, bir süre daha sıkın dişinizi demek çok zordur. Nitekim, faizlerin aşırı hızlı düşürülmesi ve kredilerin artırılmasına yönelik alınan son kararlar, bu konudaki aceleciliği de gözler önüne sermekte.
Hal böyle iken, raporun genel tonu ise ılımlı bile sayılabilir. Sanki bazı riskler alttan alınmış. Örneğin, maliye politikasındaki kötüleşme. Özellikle bizatihi IMF tanımlı bütçe açığı almış başını gitmiş vaziyette iken. Alınacak milli hasılanın yüzde 1.5’i kadar sıkılaştırma tedbirlerinin borç yükünü dengeleyeceği şeklindeki görüş bence fazlasıyla iyimser. (Özellikle bu açığın buzdağının görünen yüzü olduğu, hem finans ve finans-dışı sektörlerin yeniden yapılandırılması hem de pek çok projeye verilmiş bulunan kamu garantileri nedeniyle devletin borç yükünün daha da artacağı dikkate alındığında. Hatırlanırsa, IMF benzer bir hatayı 1999 yılında yapmış ve sonrasında ağır bir ekonomik krize girmiştik.)
Para politikası ile ilgili olarak ise IMF’nin Merkez Bankası’nın döviz alımlarını şeffaf bir şekilde gerçekleştirmesi önerisi de ilginç olmuş doğrusu. Merkez Bankası döviz alma noktasının yakınında bile değil; aksine hızlı faiz indirimi nedeniyle dolarizasyon doludizgin devam ediyor.