İmalat kaynaklı küresel bir durgunluk mu?
Makro değerlendirmeler yaparken kamu harcamalarının niteliğinden ziyade niceliğine dikkat ediyoruz.
Mesela bizde vergiler başta olmak üzere kamu gelirlerimiz kamu harcamalarına göre, batılı ülkelere nispetle, daha yüksek olduğundan bütçe açığımız genel itibariyle geçer not alıyor. Fakat burada gelirler toplanırken hangi kriterler gözetiliyor, vergilerin gelir dağılımı ve enflasyon üzerindeki etkileri neler gibi birçok soru manşet rakamın altında gizlenip kalıyor.
Diğer taraftan kamu harcamalarının da hangi alanlara yapıldığı ya da yapılmadığı ayrı bir önem taşıyor. Harcamalar gelecekte ülkenin verimliliğini artıracak alanlara mı yapılıyor, yoksa günü kurtarmak için palyatif çözümler için mi kaynaklar kullanılıyor? Bu soruların cevapları verilmeden kamu borçları, bütçe açıkları düşük onun için gayet başarılıyız çıkarımı bizi eksik sonuçlara götürüyor. Bahsettiğim konu bizim için olduğu gibi gelişmiş ülkeler için de güncel bir mesele.
Rekabet bozucu etki ortadan kaldırılamıyor
Bu haftanın başında IMF blogunda, Avrupa’da kamu harcamalarının hangi amaçlarla yapıldığı ve bu harcamaların sanayinin düştüğü durumdan çıkması için ne derece yardımcı olduğu konusu ele alınmış.* Harcama alanlarının doğru saptanması yetmiyor, kamu harcamalarının Avrupa Birliği içinde koordineli bir şekilde gerçekleştirilmesi, sanayi dallarının bu kapsamda desteklenmesi gerekiyor. Bazı ülkelerdeki belli sektörlerin daha fazla destekten yararlanması diğer ülkelerdeki rakip şirket ve sanayiler için olumsuz etkiler yaratabiliyor. Çünkü AB kendi içinde açık bir topluluk. Ülkeler yapılan sübvansiyonların rekabet bozucu etkisini ortadan kaldıracak tarife uygulamaları gerçekleştiremiyorlar.
Son 10 yılda AB’nin kamu yardımları 3’e katlanarak toplam GSYH’nın %1,5’ine kadar gelmiş durumda. Bu yardımların önemli bir kısmı enerji verimliliği ve yeşil dönüşüm alanında. Aslan payını alan ülkeler ise Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya. Bu alanlardaki gelişmelerin diğer alanlara hem ikincil etkiler açısından hem de edinilen bilgi birikiminin(know-how) iletilmesi bakımından faydası büyük. Ama yukarıda belirttiğim gibi bu fayda ancak doğru koordine edinildiğinde maliyetinin üstüne çıkabiliyor.
Önceki haftalarda Draghi’nin Avrupa’nın kurtuluşu için yazdığı reçeteyi sizlerle paylaşmıştım. Dikkat ederseniz yukarıdaki tespitler de aynı zamanda içinde önerileri barındırıyor. Avrupa’da sanki herkes ne yapılması gerektiğini biliyormuş da iş uygulamaya gelince eller bağlanıyormuş gibi bir görüntü var. Hâlbuki büyük ekonomik dönüşümlerde gidişatı tersine çevirmek kâğıda yazmak kadar kolay olmuyor. Yaşlanan nüfus, düşen tüketim, artan regülasyonlar, enerji problemleri, hızla yükselen ABD ve Çin gibi dinamik rakipler orta yerde dururken geminin burnunu çevirmek pek kolay olmuyor. Avrupa’nın son yıllarda otomotiv sektöründe Çin’e kaptırdığı pazar payı bile durumun vehametini net bir şekilde gösteriyor.
PMI’larda büyük ayrışma
Avrupa da kendi içinde homojen değil. Aralık PMI verilerine göre Fransa ve Almanya 50 eşik değerin altında kalırken Avrupa’nın geri kalanında PMI 50’nin üstünde. Bu iki ülkedeki siyasi karışıklıklar ve imalatın Almanya ekonomisindeki büyük payı bu ayrışmanın en temel nedenleri. Çünkü bir diğer ayrışmayı da imalat ve hizmet arasında gözlemliyoruz. Euro bölgesi için hizmet PMI Aralık’ta 51,4’ken imalat PMI 45.2 geldi. Her ne kadar hizmet PMI eşik değerin üzerinde gelse de 51,4 son 10 ayın en düşük ikinci rakamı. İmalat tarafındaki olumsuz gidişatın hizmet tarafına da, özellikle işgücü piyasası üzerinden, sirayet etme ihtimalini de gözardı etmemek gerekiyor.
Hizmet ve imalat arasındaki hizmet lehindeki ayrışma sadece Avrupa’ya özgü bir durum değil. ABD’de Aralık’ta hizmet PMI 58,5’ken, imalat PMI 46 seviyesinde. İngiltere’de ise hizmet PMI 51,4’ken imalat PMI 47.3 düzeyinde. Önümüzdeki dönem Trump politikalarıyla birlikte tarifelerin yükselmesi imalat tarafında zaten kötü giden işlerin bir tur daha kötüleşmesine neden olabilir. Bu kadar uzun süre negatif tarafta seyreden imalat sektörü bir süre sonra hizmetleri de yanına çekerse küresel bir durgunluk ana senaryo haline gelebilir. Düşük giden telep ve bunun sonucu düşük seyreden enerji fiyatları da bu senaryonun bir habercisi olabilir. Çin’deki iç talebin düşüklüğü de bu saydığım olumsuz gidişatın en önemli sebeplerinden biri ama o da başka bir yazının konusu.
* Europe Needs a Coordinated Approach to Industrial Policy