İmaj yeterli olmaz

Gültekin KARA
Gültekin KARA OTOSTOP [email protected]

Bir süredir köşe yazmadığım için yeni bir "ben söylemiştim" yazısı yazamamıştım, kısmet bugüneymiş. Öncelikle otomotiv sektörü hiç olmadığı kadar gündeme geliyor. Yerli otomobil, cari açığa etkisi, çevreci araçlar vs... Bu konuda en yetkili ağızlardan bir tanesi olan Sanayi Bakanı Nihat Ergün, hemen her platformda otomotiv sektörü üzerine demeçler veriyor. Lakin, ben bu demeçlerin iyi niyetli temennilerin ötesine geçebileceğine maalesef pek ihtimal veremiyorum.

Zira, bakıldığında işin ekonomik yanının giderek şartları zorladığı görülüyor. Ben uzun süredir yerli otomobil projesinin cari açıkla ilgili olmadığını AKP Hükümeti'nin bir prestij simgesi olacağını yazıyorum. Nitekim, yaklaşık iki hafta önce Sanayi Bakanı Nihat Ergün'ün benim iddiamı doğrulaması ne yalan söyleyim beni sevindirdi. Öncelikle, Hürriyet'te yer alan ve bugüne kadar bu konu üzerine yapılan en kapsamlı çalışma olduğu için takdiri hak eden röportajdan birkaç alıntı yapalım sonra da yorumlarız: "Ülkeler açısından bir markaya prestij kazandıran bir konu. Yani bir otomobil markasının size ait olması ve bu araca hem sizin hem de başka ülkelerin trafiğinde rastlanması, dolaşması, o ülkelerin sanayicilerine ve vatandaşlarına hava veren bir durum. "

"...Yerli marka Türkiye'nin dünyada geldiği noktayı temsil eden bir ürün, bir simge olacaktır. İmajımızı artıracak ürün olacaktır." "...Cari açık konjonktürel bir durum. 5 yıl sonra cari fazla vermeye başlarsak yerli otoyu bırakacak mıyız? ‘Parayı bulduk, teknolojiye, bilimsel yatırıma gerek yok mu? ‘ diyeceğiz. Açık bugün var yarın yok. Marka her zaman olacak.

Yerli otoya bu yüzden cari açıktan bağımsız önem veriyoruz..."

Bu sözleri okuduğum zaman hakikaten çok sevindim. Bu işin imaj amaçlı olduğuna dair yazdığım tezlerimde haklı olduğum ortaya çıktı. Hükümetin, yerli otomobilde ısrarcı olmasının

bence ekonomik nedenlerle ilintisi oldukça düşüktü. İşte, otomotiv sektörü taş çatlasın 2 milyar dolar açık verirken, Türkiye'nin cari açığı 77 milyar dolar oldu. Yani 35'te 1. Kaldı ki Avrupa pazarlarına ihracat kendini topladığı anda kümülatif anlamda cari açığı artırma değil azaltma etkisi olacaktır. Bununla birlikte yaratacağınız katmadeğer otomotiv sektörü söz konusu olduğunda

öyle çok özenilecek noktalarda değil. Daha doğrusu sıfırdan böyle bir işe girmek çok akıl karı değil. Bugün tüm gelişmiş ülkeler içerideki otomotiv sanayisini bir şekilde dışarıya ihraç etmeye çalışıyor. İhraç derken, sadece araçtan bahsetmiyorum, üretimin tamamını ihraç etmenin yollarını arıyor. İşin hamaliyesini ihraç edip, kaymağını kendileri yemeye çalışıyor. Yani bir anlamda

yükte hafif pahada ağır kısmını içeride tutup ki bu teknoloji ve tasarım oluyor, yükte ağır eder de hafif kısmını (işçilik, arsa maliyetleri vs...) daha ucuz ülkelere kaydırmaya çalışıyor.

Renault'nun üçüncü-beşinci modelini üreteceğiz derken, "Sarkozy'nin elinden aldık...Yaşasın" diye sevinirken, Renault Fas'a yeni fabrikayı açıveriyor. "Kral çıplak" diye bağırmak mı suç yoksa

bağırmamak mı? Bir yanda "Biz büyüyeceğiz, gelir seviyemiz yükselecek, en büyük ekonomilerden bir tanesi olacağız" diyeceğiz, diğer yanda da rekabete daha doğrusu maliyete çok bağlı endüstrilerin ülkemize gelmesini bekleyeceğiz. Geçen hafta Doğuş Otomotiv Yönetim Kurulu Başkanı Aclan Acar'ın bir açıklaması yer aldı bu sayfalarda; "Volkswagen bugün yatırım

kararı alsa ancak 5 yıl sonra üretime başlar" diye.

Dünyanın en hızlı büyüyen ve bu büyümede istikrarlı olacağı söylenen Türkiye, otomotiv yatırımı için uygun mudur?

Siz eğer Türkiye büyüyecek, otomobil pazarı büyüyecek, milli gelir artacak ama üretim maliyetleri sabit kalacak diyorsanız ki böyle bir denklem ancak kapalı ya da korumacı rejimlere özgüdür. Böyle bir ortamda da bıraktım sıfırdan bir otomobil markası yaratmayı, yeni bir yatırım çekme şansınız bile maalesef çok düşüktür. Farklı bir sektörden örnek verelim.

Lastik...

Bazen zarar ettiğiniz bir yerden çıkmanın maliyeti, kapatıp gitmekten daha yüksek olabiliyor. Bugün Türkiye'deki lastikçilerin durumu budur. Rekabet anlamında Türkiye, bu alandaki

en pahalı ülke. Ama birikmiş kaliteli işgücü başta olmak üzere farklı sektörler üreticilerin bu maliyete katlanmasını sağlıyor. Peki ya 10 yıl sonra?

Eğer bu büyüme oranları tuttuğu taktirde gelişime paralel, Türkiye'de üretim maliyetleri de yükselecektir. İşte o zaman işin hamaliyesine yatırılan para malın sahibine fazla gelmeye başlayacaktır.

O yüzden, eğer biz elimizdeki yatırımları korumak ve onların küçük lakin istikrarlı büyümelerini sağlamak yolunda gerekli adımları atmazsak Renault'nun, Ford'un başka ülkelere yaptıkları yeni yatırım haberlerini okumaya devam ederiz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hep bana… 18 Mart 2019
Baskınla olmaz 21 Ocak 2019
Rotası olmayan gemi 07 Ocak 2019
Umuda yolculuk 31 Aralık 2018
Otomobile soğan muamelesi 10 Aralık 2018
Feragat edilmiş 19 Kasım 2018
Nereye koşuyoruz… 12 Kasım 2018
Rica ederim yapmayın 05 Kasım 2018
Kurcalama arabayı 22 Ekim 2018
Çelik bile erir 08 Ekim 2018