İlk satış dalgası biraz hasarla da olsa atlatılmış gözüküyor

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Geçen ay uluslararası piyasalar Trump’ın seçilmesine biraz fazlaca ani ve aşırı bir tepki vermişti. Dolar endeksi Trump’ın seçilmesinden sonraki 15 günde yüzde 4 gibi bir oranda değer kazandı. Belki biz alışığız ama dolar gibi bir para birimi için bu çok hızlı bir değerlenme. O günden beri dolar endeksi bir miktar değer kaybetse de bu haftaya kadar bu değer kaybı ağırlıklı olarak “euro”nun değer kazanmasından kaynaklandı. Bu hafta ise euro ile birlikte TL’nin de dahil olduğu gelişen ülke para birimlerinde de bir miktar toparlanma göze çarpıyor.

Trump sonrası doların değerlenmesinin şöyle bir mantığı var: Trump, söz verdiği gibi altyapı yatırımları için muslukları açacak, aynı zamanda kurumlar vergisini azaltarak şirketlerin yatırım yapma iştahını artıracak. Böylece, zaten son dönemde ısınma emareleri gösteren ABD ekonomisi iyice ısınacak ve enflasyon da yukarı yönlü harekete geçecek. Bu şartlar altında, Fed faiz artışlarına hız vermek zorunda kalacak. ABD faizleri yükselince de son 10 yıldır küresel piyasalarda dolaşan dolarlar kısmen vatanına dönecek. Ayrıca, yüksek kurumlar vergisi oranları nedeniyle bugüne kadar atıl paralarını ABD dışında tutan şirketler de bu paralarını ABD’ye çekince dolar daha da değerlenecek. Dediğim gibi, biraz fazla ani olmakla birlikte, dolardaki bu tepki beklenmedik değil. Ancak döviz piyasalarında beklenenin dışında hareketler de olmuyor değil. Örneğin, normal olarak İtalya referandumunda “hayır” sonucunun çıkmasının “euro”yu zayıflatması gerekirdi. Şaka değil, bu durum İtalya’nın euro birliğinden ayrılması olasılığını ciddi şekilde artıran bir gelişme. Ayrıca, artık Monte Paschi’nin devlet yardımıyla kurtarılması da şart olmuş durumda. Ancak beklenenin tam aksi oldu, karardan sonra euro az da olsa değerlendi! Bugün de Draghi beklendiği gibi tahvil alımlarını aylık 80 milyar euro seviyesinde devam ettireceği yönünde bir karar aldıktan sonra, euro’nun daha da güçlendiğini görürsek şaşırmayalım!

Trump sonrasında gelişen piyasa para birimlerine gelen satıştan Türkiye de fazlasıyla payını almış durumda. (Bu durumun “fazlasıyla” olmasının altında herkesin bildiği ağırlıklı iç-dış siyasi meseleler var.) Merkez Bankası rezervleri son 25 günde yaklaşık 10 milyar dolar azalma gösterdi. Bu süre içerisinde MB satım yönünde bir müdahele veya ihale ile döviz satışı yapmadı. Rezervlerdeki azalmanın tamamı bankaların MB’de büyük çoğunluğunu zorunlu karşılık olarak tuttukları dövizlerdeki azalmadan kaynaklanıyor. Bu noktada, TL değer kaybederken bankaların zorunlu karşılık rezervlerinin azalmasının gayet normal olduğunu, aksi bir durumun “anormal” olacağını belirtmeliyim.

İki hafta önce MB’nin para politikası toplantısının hemen öncesinde yazdığım yazıda MB’nin şu önlemleri almasının yararlı olacağını yazmıştım: “Birinci olarak TL üzerinde spekülatif ataklara sebebiyet verecek bol TL politikasından vazgeçilmesi gerekiyor. (Bu ister istemez ikinci piyasadaki faizleri de artıracaktır. ) İkinci olarak, gene spekülatif ataklara davetiye çıkaran Merkez Bankası’nın üzerinde bir faiz düşürme (veya en azından faiz artıramama) baskısı olduğu yönündeki izlenimin silinmesi amacıyla bir haftalık repo faizinin en az 25 baz puan kadar artırılması elzem. Üçüncü olarak, döviz likiditesini artırmak amacıyla, DTH zorunlu karşılık oranları ve ROK’lar bir miktar daha düşürülebilir. Dördüncü olarak da günlük döviz ihalelerine başlanabilir.”

Nitekim, MB bahsettiğim önlemlerin bir kısmını uygulamaya soktu. Her ne kadar artırım günü Avrupa Parlamentosu’nun dondurma kararı ile çakışınca, TL’de beklenen toparlanma yaşanmasa da, alınan kararlar doğruydu. MB kararlarının ana prensipinin şu olması gerekiyor: Piyasadaki döviz miktarını artırıp, TL miktarını azaltmak. Halbuki, daha önce Merkez bunun tam aksini uygulamış, belki de TL’nin değer kaybının bu kadar hızlı olmasına zemin hazırlamıştı. MB faiz kararıyla sadece ortalama fonlama maliyetini yüzde 7.9’dan yüzde 8.3’e çıkarmakla kalmadı. Daha önce, borç verme faizinin altına gerilemiş olan bankalararası piyasa faizlerinin de yeniden borç verme faizinin üstüne çıkmasını sağladı.

Son olarak şunu tekrarlamalıyım: Döviz rezervlerinin hızlı bir şekilde azalmasından çok fazla tedirgin olmayalım. Döviz rezervlerinin amacı zaten bu tür döviz hareketlerine tampon olmak. Peki, rezervler biter mi? TL sıkı tutuldukça o oldukça zor, çünkü çıkan para büyük ölçüde para piyasalarına, borsa ve devlet tahviline yatırım yapmış para. Onun da miktarı belli, ve dolar bazında varlık fiyatları çok düşünce (büyük zarar yazıp) çıkma ihtimalleri de azalıyor zaten. Asıl tehlike ise manasız demeçler verip ülkedeki tasarruf sahipleri ve döviz borçlularında TL’nin gidişatı konusunda yanlış intiba yaratmak, ve istemeden onları döviz almaya (veya yeri geldiğinde döviz bozmamaya) yönlendirmek.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019