İlk elbise

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Babam, Ladikli  Memili'den "yoz koyun" -yavru yapmamış koyun- yünü almıştı. Anam Kirazlık'taki suyun avazanında -yalağında- yünü iyice yıkadı; evimiz ardındaki aranda astık, iki üç gün güneş altında kurudu.

Nenem, komşumuz Seyat nene ve anam, o yünleri elleriyle eğirerek iplik haline getirdiler. Aranda kurulan yer tezgâhında anam sabırla günlerce çalıştı; kirli, kalınca bir yün kumaş dokudu.

Babam Herkümbet köyü'ne kumaşı götürdü, bir taş havuz içinde, kertikli bir ağaçla sert yün kumaşı yumuşatan  işlem yapıldı.

Anamla ormandan eğrelti otları köklerini, Papazın bayırında adını bilmediğim bitkilerin yapraklarını ve köklerini topladık. Toplanan kökler ve otlar iyice yıkandıktan sonra, büyük bir kazanın içine belli bir sırayla kaynatıldı. Kaynar su ipek tülbentlerde süzdükten sonra yeniden ısıtıldı, bir başka kazanda kaynatılan ceviz kabuklarının suyuna da aynı işlem yapıldı.

Kazanda ısıtılan su belli bir kıvama gelince, kumaş suyun içine yavaş yavaş daldırıldı. Sonra ceviz kabuğu suyu  eklendi; bir sopa ile kazandaki kumaş sürekli hareket ettirildi. Koyu kahve rengini alan kumaş çıkarıldı; ağaçların arasında gerilerek asıldı. İki gün kuruyan kumaş rengini biraz açtı.

Anam, o zaman köydeki tek kollu dikiş makinesinde astarsız ceketimi, körüklü pantolonumu dikti. O elbiseyi sırtıma geçirdiğim anı, pantolonum düşmesin diye bağladığım ipten kemeri, ayaklarıma giydiğim nenemin dokuduğu renkli dizge çorapları, hasıl edilmiş gönden yapılan çarıkları, elbiseyi giydikten sonra bir koşuda  arkadaşım Nuri Osman'a gidişimi, sonra birlikte köyün içinde gururla yürüyüşümü bugünkü gibi anımsıyorum.

Babamın amcasının oğlu Duran, yaşıtı en küçük emmim Salih ve ben köye gelen seyyar fotoğrafçıda o ilk elbiselerimizle çekim yaptırdık. Fotoğraf makinesi, üç ayak üzerinde  duran, körüklü, arkasında kumaş bir kolu olan, önündeki kapağı açılarak poz verilen, araçtı. Çekimden bir süre sonra eriyik içinde ters gözüken fotoğraflar belirginleşir; bir o yana bir bu yana sallayarak olgunlaşması beklenirdi.

Dört yaş küçük olduğum Duran ve Salih'ten daha kısa boylu olduğum için, ikisinin arasında ayaklarımın altına konan taşla boy ayarlaması yapıldı. Yıllarca saklanan o fotoğrafı neden koruyamadığımı bilemiyorum; ama üçümüzün o ilk yün elbiselerini belgelediği için, benim için taşıdığı anlamı sıkça düşünüyorum.

Anılarımızın birikimi kimliklerimizi ve kişiliklerimizi belirler. Unutulmayan anılar, dünü güne, günü yarına taşır. Anılar, sağlıklı düşünceler üretmenin kaynakları olabileceği gibi, saplanıp kaldığımız, gelişmemizin önüne engel önyargıların, yerleşik doğruların ve kalıp düşüncelerin besleyicisi de olabilir.

İlk elbisemin öyküsü bende her zaman bir  "umut kaynağı" olmuştur.

Anamın elle dokuduğu kumaşın, çok uzun yıllar terk edilen ilkel bir teknik olduğunu okuduğum kitaplardan öğrendim.

Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, sosyolojide "…farklı dönemlere ait olanların eşzamanlılığını; ara formları ve tampon mekanizmaları " anlamaya çalışırken, ilk elbise anısı bana yardımcı oldu.

Yer tezgâhında dokunan kumaştan, jet uçaklarına binerek dünyanın çok değişik yerlerine gitmenin,  büyük bir zaman kesitini kendi yaşamımıza sığdırmış olma zenginliği olduğunu düşündüm.

Geriye dönüp baktığımda, çıktığımız yerden geldiğimiz yer arasındaki fark nedeniyle, "…keşkesi olmayan insan" olduğumu söylerim; o nedenle, "yakınma yerine yekinmeyi" tercih ederim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar