İlginç bir ekonomik yapımız var…

Fatih ÖZATAY
Fatih ÖZATAY EKONOMİDE UFUK TURU [email protected]

Makamından aldığı güçle öğretmeni azarlamaya hakkı olduğunu sanan bir vali yaratan sistem, iş üniversite sınavlarında sorulan matematik ya da fen sorularının neden dörtte birine bile doğru cevap verilmediğini sorgulamaya gelince sus pus oluyor. Başarısız öğrencilerin okullarının öğretmenlerini yoğunlaştırılmış hizmet içi eğitimden geçirecek bir mekanizmayı tasarlayamıyor.

Rektör sıralaması yapmaya gelince pür dikkat kesilen, bazı devlet üniversitelerine bir iki kadro vermek için olmadık engeller çıkaran, kendi üstüne vazife olmayan bir dolu işe karışan yüksek öğrenim sistemi, gecekondu doktora programlarının tam gaz sürmesine dönüp de bir çift söz söylemiyor. O programlardan mezun olacak ‘doktor’ unvanlı kişilerin pek yakında doçent, profesör olup aynı kalitesiz programları sürdüreceklerini görmüyor. O programları kapatıp, üniversitelere öğretim üyesi yetiştirmek üzere çok sayıda öğrenciyi dünyadaki kaliteli doktora programlarına yollayacak bir sistemi kuramıyor.

Ülkelerin aralarındaki büyük zenginlik uçurumlarının temel nedenlerini araştıranların ortak bulgularından birisi şu: Zenginlerin refah düzeyine yaklaşan ülkelerin temel özelliklerinin başında iyi eğitilmiş bir nüfusa sahip olmaları geliyor.

Dün bindiğim taksinin şoförü 38 yıl bir eğitim ve araştırma hastanesinde çalıştıktan sonra emekli olmuş, şoförlüğe yeni başlamış; işin zorluğundan yakınıyordu. Emeklilikten önce hastanede ne iş yaptığını sorduğumda elektrik teknisyeni olduğunu söyledi. Peki, neden kendi mesleğinde devam etmemişti? Küçük bir işyeri açabilirdi mesela. Verdiği yanıt oldukça ilginç geldi bana: “Teknoloji çok değişti; mevcut bilgilerimle ekmek parası kazanamazdım” dedi. Öyle bir sistem ki, hastanesinde 38 yıl çalışan bir elektrik teknisyenine belli aralıklarla gelişen teknolojiye dair eğitim vermemiş; buna -hem de bir eğitim ve araştırma hastanesinde- ihtiyaç duymamış.

Zenginlik farklarının bir diğer temel nedeni ise yatırım düzeyleri ve kaliteleri arasındaki farklar. Kalkınma iktisadındaki çalışmalar, zengin ülkelerle aralarındaki uçurumu kapatan ülkelerin milli gelirlerine kıyasla yüksek düzeyde yatırım yaptıklarına işaret ediyorlar. Elbette bu yatırımların ‘kalitesi’ de önemli. Yüksek yatırım derken, ağırlıklı olarak geleceğin üretim, taşıma, iletişim (ve benzeri) kapasitesini yaratmaktan söz ediliyor, sadece inşaattan değil.

Dört-beş yıl tutuklu olarak yargıladığı sanıklara ağırlaştırılmış müebbet dahil en ağır hapis cezalarını veren, sonra o kararların yanlış olduğuna kanaat getirip sanıkları beraat ettiren bir hukuk sisteminin olduğu ülke, ne ölçüde yatırım yapılabilir bir ülkedir? “Evet, bakın, çok güzel bir hukuk sistemi var; yanlışı görüp hemen düzeltiyorlar” diye mi düşündürtür yatırımcıya, yoksa “bu hukuk sisteminde başımıza ne geleceği belli olmaz” mı dedirtir? Son yıllarda hem yatırımların hem de doğrudan yabancı yatırım girişlerinin azalmasında hukuk sistemindeki çarpıklığın bu derece ortaya saçılmasının rolü var mıdır?

Neyse ki yatırımların daha da azalmasını engelleyen önemli bir avantajımız var. Yatırımları özendiren önemli unsurların biri de ileriye yönelik belirsizliğin az olması. Genellikle oynaklık arttığında belirsizlik de artar. Oysa enflasyonumuz oldukça az oynaklık gösteriyor; ileriye yönelik tahmin yapması zor değil. Yıllardır yüzde 8’in az biraz üzerindeki bir ortalama etrafında salınıp duruyor. Geçen hafta sonu mart ayı gerçekleşmesi de açıklandı. Petrol fiyatlarındaki keskin azalıştan sonra, onca ‘bu yıl kesin düşecek’ söyleminden sonra, mart ayında yine yüzde 8’e yaklaştı: Yüzde 7.6 oldu.  
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Havuz problemi 01 Ağustos 2018
Elbette zor ama mümkün 20 Haziran 2018
Bazı basit gerçekler 06 Haziran 2018