İletişim zamanı gelmiş olabilir mi?
Bugünlerde iki önemli başlık altında tek bir özne üzerinden strateji oluşturmaya çalışıyoruz. Fed ve ECB’nin iletişim kanallarını çalıştırarak gelecekte izleyecekleri muhtemel para politikalarına dair nasıl bir yol izlenebilir? Ne demişlerdi? Ne diyorlar? Ne diyebilirler? Ortak tema ‘iletişim’ etrafında şekilleniyor. Dikkatinizi çekmek isterim; henüz atılmış bir adım yok. Sözlü yönlendirme kısmındayız. Neden? 2008 global krizi sonrasında yeni finansal düzen içerisinde para politikası belirlerken merkez bankalarının adım atmaları daha maliyetli hale geldi. Şimdilerin en popüler davranış tarzı sözlü iletişim üzerinden beklenti yönetimini sağlamak. Başardığınızda tadından yenmiyor.
Dışarıdan içeriye doğru gelerek sohbeti genişletelim. Ekim, Kasım ve Ocak aylarında sürekli odak noktası olarak Fed Başkanı Powell’ın açıklamalarını belirledik. İlk dönüş ciddi anlamda keskindi. Nötr faiz oranına dair yapılan yönlendirmede 1 ay gibi kısa bir süre içerisinde tüm piyasa katılımcıları ters ayakta yakalandı. Bu kısım Ekim-Kasım geçişini oluşturuyor. Devamında ise Ocak ayında Başkan ve arkadaşlarının senkronize yönlendirme değişikliğini izledik. Bugün itibarıyla Fed’in çizdiği politika duruşu sayesinde başka bir alemi konuşuyoruz. Henüz bu kısım da istenilen ölçekte net olmasa da en azından kısa vadeyi kestirebiliyoruz. Bu nedenle Ocak ve Şubat aylarında IIF hesaplamalarına göre gelişmekte olan ülkeler grubuna 86 milyar dolar düzeyinde portföy akımının girişi gerçekleşti. Tam da bu nedenle 5 ay aranın ardından ilk kez net sermaye kalemi Ocak ayında aynı grup için 21 milyar dolar artı verdi. Her ikisi de son derece önemli gelişmeler. Yine her ikisi de önemli yönlendirmelerin yatırımcılar üzerindeki kısa vadeli algısının sonuçları.
Devam edelim ve örneklem grubuna farklı üyeleri de katalım. Üstelik bu üyeler tanıdık olsun. Mesela ECB için daha önce yapılmış faiz yönlendirmesi yavaş yavaş tartışılmaya başlandı. Henüz çok prematüre ancak yönlendirmede değişiklik olur mu sorusu soruluyor. Keza daha önce iki kez gerçekleştirilen (LTRO ve TLTRO) finansman operasyonlarına yönelik üyelerin açıklamalarını takip ediyoruz. Bu kanal üzerinden de önemli bir beklenti akışı şu anda havuzu dolduruyor. O nedenle Perşembe günü takip edilecek olan ECB toplantısını merakla bekliyoruz. Hem bölge hem de çevre ekonomiler için. Kim bu çevre ekonomiler? Mesela Türkiye. İhracatımızın yarısını gerçekleştirdiğimiz Euro Bölgesi’nde ekonominin sağlığı en az onlar kadar bizi de ilgilendiriyor. Öte yandan emsal olarak nitelendirdiğimiz/nitelendirilen bazı gelişmekte olan ülkeler için de para politikası sözlü ve adım atılarak şekillendiriliyor. Yakın zamanda Hindistan’da yeni başkan yönetimindeki ilk RBI toplantısında 25bp politika faizi indirimine gidildi. Burada önce adım geldi. Sonrasında ise Nisan ayı veya sonrasındaki ilk toplantıda ek faiz indirimi gelebileceğine dair yönlendirme yapıldı. Gerek tutanaklar, gerek toplantı sonrası açıklamalarla kamuoyu hazırlandı. Son bir örneği de Rusya’dan verelim ve konunun en önemli kısmına gelelim. Rusya’da CBR tarafından politika adımı atılmadı ancak yönlendirmeler benzer minvalde gelmeye başladı. Vergi artışı sonrasında enflasyonun tahmin edilen patikada kalması durumunda politika faizinin aşağı yönde ayarlanabileceği belirtildi. Evet, iki önemli global, iki önemli GOÜ üyesinden para politikasına dair yönlendirmeler hali hazırda bu şekilde.
Yazının en önemli kısmında konuyu TCMB’ye taşımadan olmaz. Zira ana tema onun üzerine kurulu. Şimdilerde yerli-yabancı herkesin aklındaki soru ilk faiz indirimi adımının ne zaman ve ne büyüklükte geleceği. Neden herkesin aklında? Politika faizinin ‘diğer şartlar sabitken’ aşağı yönde güncelleneceğine dair konsensüs oluştuğu için. Rakam da verebiliriz. Yüzde 17-19 aralığında yıl sonu için politika faizi beklentisi söz konusu. Farklı gerekçeler, farklı zamanlamalar, ortak yön beklentisi. Öte yandan mevcut resmi politika duruşu 2018’de yapılan ve toplamda 1125bp düzeyine ulaşan ayarlamanın ardından ciddi anlamda sıkılaşmaya işaret ediyor. Merkez Bankası özellikle Eylül ayından bu yana sıkı duruşun altını çiziyor, bir adım önde tutuyor, hasar görmemesi için her şeyi yapıyor. Tüm açıklamalar bu yönde gelmekte.
Toparlayalım ve ileri vade için fikir yürütmeye çalışalım. İçeride ek kur şoku ve enerji maliyetlerinde artış kaynaklı yeni bir enflasyon döngüsü yaşanmadıkça patika aşağı yönde seyretmeye devam edecek. Ayrıca, özellikle yılın ikinci yarısında devreye girecek olan yüksek baz etkisi enflasyonu baskılayan ana faktör olacak. Azalan iç talebin sağladığı oyun alanı da koşulları futbol oynamak için oldukça uygun hale getiriyor, daha da getirebilir. Ve tabi ki en önemli ayrıntı; dış fiyatlama evreni diğer gelişmekte olan ülkeler için olduğu gibi bize de avantaj sağlıyor. En azından yılın ilk yarısı için ortam şimdilik uygun görünüyor. Peki, geriye ne kalıyor? Tabi ki sağlıklı iletişim kanalı ve piyasa yönlendirmesi. Şu aşamada belki kısmen fakat olabildiğince temkinli bir şekilde Mart ayında, biraz daha açık bir ifade ve ölçülü bir adım ile –mesela 75bp- Nisan ayında bahse konu yönlendirmenin bir yerinden başlamak gayet doğru olabilir. Böylece etki-tepki ölçümlemesi imkanı da olacaktır. Hatta, aşağı yön için yılın ikinci yarısında nasıl bir global evrenle karşılaşacağımızı henüz kestirmek mümkün olmadığından alınacak aksiyonların büyük çoğunluğunu olabildiğince o döneme bırakmamak elimizi de güçlendirecektir. O vakit arabanın direksiyonu merkez bankası yönlendirmesinde bugün olduğu şekilde kalmaya devam edeceğinden piyasa eğiliminin arabanın arkasından gelmek şeklinde olacağını söylemek de güç olmasa gerek.
Net/net: Şimdi Türk para politikasında beklenti kanalını yönetmenin en önemli kısmına geliyoruz.