İletişim dünyası “medya, siyaset ve marka iletişiminde etik” konusuna odaklanacak
“Etik, sandığımızdan daha büyük bir beklentiyi ifade ediyor”
İletişim Danışmanlığı Şirketleri Derneği İDA, “Medyada Siyasette ve Marka İletişiminde Etik” başlıklı bir konferans düzenliyor. Uluslararası İletişim Danışmanlığı Organizasyonu (ICCO) ve İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Programı iş birliğiyle gerçekleştirilecek konferansta yurtiçinden ve yurtdışından önemli konuşmacılar, son yılların önemli gündemi etik konusunu masaya yatıracak.
11 Eylül 2019 Çarşamba günü Bilgi Üniversitesi santralİstanbul kampüsünde gerçekleştirilecek konferansın detaylarını, İDA Yönetim Kurulu Başkanı Esra Şengülen Ünsür’den dinledim. Şengülen, “Etik, Sandığımızdan Daha Büyük Bir Beklentiyi İfade Ediyor” cümlesiyle başlayarak sorularımızı yanıtladı.
“Ben yapmazsam nasılsa başkası yapar” düşüncesine karşı çıkmak gerek
- Konferansın amacı ne?
İnsanlık tarihi boyunca gelenekler ve din kuralları ile şekillenen ahlak kuralları, bugünün dünyasında çok daha kapsamlı bir ahlaki beklentiye karşılık geliyor. Bireysel, kamusal, çevresel, ekonomik ve sosyal birçok felsefi kriterle örülen “etik” bugün, kurumların, markaların, siyasetçilerin ve hatta liderlerin misyonlarına eklemlenmek durumunda. Dünyanın “çılgın” ve “güçlü” liderler tarafından yönetildiği bir dönemde, otoriterliğe kayışın açık seçik görüldüğü toplumlarda dahi, etik hassasiyetler yükselmeye devam ediyor. Karamsarlığa kapılıp her şeyin kötüye gittiğini düşünmek yerine, aydınlık taraflara odaklanmak ve daha büyük bir aydınlık için üzerimize düşenleri yerine getirmeye çalışmak zorundayız. Başka bir deyişle, “ben yapmazsam nasılsa başkası yapar” fikrinden bir an önce uzaklaşıp kendi etik çizgimizi koyu renklerle çizmek durumundayız. İşte bu noktadan hareketle, iletişim sektörünün yakın muhataplarını bir araya getirerek kendi alanımızdaki etik sorunsalını konuşmaya karar verdik.
- İletişim dünyası neden etik konusuna yöneldi?
Halkla ilişkiler, itibar ve algı yönetimi uzmanlığıdır. Bir kişinin, kurumun ya da markanın itibarının, hedef kitlesinin etik beklentileri doğrultusunda şekillendiği ise yeni bir gerçek değil. Bugün dünyamızda 15 yaşın altında 2,5 milyar çocuk var. Bu çocuklar, bizim bugün içinde bulunduğumuz dünyaya çok farklı bakabilme potansiyeline sahipler. Onlar dijital yerliler ve onlarla yapılan araştırmalarda bir markaya, eğer bir sosyal alanda faaliyet gösteriyorsa, rakibinden daha fazla ücret ödemeyi kabul edeceklerini ifade ediyorlar. Dünyada Greta Thunberg’in başlattığı iklim eylemi, Almanya’dan, Avustralya’dan, hatta İran’dan yankı bulabiliyor.
- Türkiye’deki gençlerin durumu nasıl sizce?
Türkiye’de Atlas Sarrafoğlu, Deniz Çevikus başta olmak üzere pek çok çocuk ve genç, biz yetişkinleri iklim krizine sebep olmak ve durdurmak için yeterli önlemi almamakla suçluyorlar. Beklentileri büyük. Geleceğin dünyasında, bugün şikayet ettiğimiz adaletsizliklere çözüm bulmak isteyecek, yepyeni bir kültürle yetişen gençler rol oynayacak. Benim umudumu da yeşerten yine onlar.
İşte bu çocuklar, etik konusunda da bizim sandığımızın çok üzerinde bir beklenti taşıyorlar. Kişilerin ve markaların, göstermelik “iyi niyetli” kampanyalarına, eylemlerine prim vermiyorlar. Samimi, gerçekten bir değişim yaratabilen, elini taşın altına koyabilmiş markalar ve aktivist liderler arıyorlar.
- İş dünyası ne yapmalı?
İşte bu bakışla, tüm kişi ve kurumların etik konusunda ciddi adımlar atmalarına ihtiyaç var. Batı dünyası, kurumlarına “etik danışmanı” pozisyonu açıyor, etik kalabilmek için projeler yürütülüyor, kurumlarda etik komisyonlar kuruluyor, akademik içerikler hazırlanıyor. Buna ülkemizde de kayıtsız kalmak mümkün değil. İletişimcilerin bir çeşit “trendsetter” olduğunu düşünecek olursak, yakın geleceğin beklenti ve ihtiyaçlarını etik kalarak sağlayabileceğimizi bugünden kabul etmeliyiz.
- Biraz da konferansın içeriğinden söz edelim...
“Medyada, Siyasette ve Marka İletişiminde Etik” başlıklı konferansımızda, Türkiye temsilcisi olduğumuz Uluslararası İletişim Danışmanlığı Organizasyonu (ICCO) iki önemli konuşmacıyı bize kazandırdı. ICCO CEO’su Françis Ingham ve Finlandiya Etik Konseyi Üyesi Sari-Liia Tonttila, izleyicilere dünyadan örnekler aktaracaklar.
Konferansımızın açılış konuşmasını, ev sahibimiz İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Halil Nalçaoğlu yapacak. Etik üzerine bir konferans düzenlemeyi planladığımızı söylediğimde, koşulsuz destekleyeceğini belirttiği ve tüm ekiple yapıcı bir süreç geçirebildiğimiz için çok mutluyuz.
- Diğer konuşmacılarınız kimler?
Konferansın moderasyonu değerli gazeteci Ahu Özyurt’a emanet olacak. Konuşmacılarımız salondan da soru alacaklar. Ahu Özyurt’un yönetiminde verimli bir tartışma ortamı sunmayı hedefliyoruz.
Konferansımızın iddialı diğer isimleri ise her zaman güncel, dopdolu ve çok kıymetli içerikler paylaşacak kişiler: Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici, İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı Nazan Moroğlu ve Siyasal İletişim Danışmanı Dr. Gülfem Saydan Sanver.
Onları tanıtacak cümleler kurmaya gerek yok ama medyada, siyasette ve iletişimde ihtiyaç duyacağımız etik değerleri aktarabilecek donanımda ve karakterde kişiler olduğundan kimsenin şüphesi olmayacaktır.
Medyanın bugünkü yapısına dair çok yoğun deneyimi bulunan Faruk Bildirici, medyanın etik değerlerini, okurların beklentilerini ve kendi çizgisini bizlerle paylaşacak.
- Cinsiyet eşitliği konusu da odakta olacak sanırım...
Son yıllarda gündemimizi ne yazık ki meşgul eden ve ciddi bir insan hakları sorunu olan kadın hakları konusunda çok uzun yıllardır çalışmalar yapmış, pek çok kurum çatısı altında hukuk ve yanı sıra etik değerler üzerine ciddi birikimi bulunan Nazan Moroğlu; etik kalabilmek üzerine bir konuşma yapacak. Nazan Moroğlu’ndan bir kurumun hukuka bağlılığının yanı sıra etik değerlere sahip çıkması süreçlerinde neler yapabileceğini aktaracağı konuşmasının çok değerli olduğunu düşünüyorum.
- Siyaset?
Siyasal iletişim uzmanı Dr. Gülfem Saydan Sanver ise son dönemde sıkça yaşadığımız seçim kampanyalarında aktif danışmanlık yapmış, Türkiye’de siyasi yaşamın karakterine son derece hakim, yurtdışından saygın ödüllere sahip bir uzman. Dr. Gülfem Saydan Sanver, etik üzerine hiçbir denetim mekanizması bulunmayan siyaset alanında seçmenin, siyasi partilerden ve siyasi liderlerden beklentileri konusuna odaklanacak.
Kuaförlerin gözde markası Ventoso’nun öyküsü
Estetica Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve Ventoso markasının yaratıcısı Erkan Güzel, başarılı bir gelişme grafiği çizen Ventoso’nun öyküsü hakkında sohbet ettik.
- Kuaförlük sektörüne girişiniz nasıl oldu?
Kuaförlük sektörü sadece ülkemizde değil, dünyada çok özel bir sektör. Çok güzel insanların bir arada olduğu adeta bir aile...
Profesyonel hayata veda edip kendi işimi kurmaya karar verdiğimde 'Yollar bir gün mutlaka ayrılır' cümlesinde olduğu üzere daha sonra yollarımızın ayrıldığı sevgili bir arkadaşımla kuaförlere yönelik yayın işiyle uğraşmaya başladım.
Zaman içinde gelişime, yatırıma, desteğe ihtiyaç bulunan sektöre yönelik çıkardığım uluslararası bu yayın içerisinde hiç fön makinesi reklamı veren marka olmaması dikkatimi çekti ve araştırınca kendi markamla fark yaratan bir ürün çıkarma fikri doğdu.
Yayıncılıktan imalata geçiş nasıl oldu?
Dünyanın en iyi 5 reklam ajansından birinin Türkiye’deki CEO'su olan bir arkadaşıma fikri anlattım. Benim kadar heyecanlandı. Logo ve ilk ilanlarını hazırlattıracağını söyleyince tabii ki beni artık kimse tutamazdı. En iyi ajans, hedef kitleye ulaşan en iyi yayın... Geriye ürün ve isim kalmıştı. O da evin mutfağından, eşimden çıktı. Rüzgarlı anlamına gelen Ventoso ismi için hemen marka tesciline başvurduk ve aldık.
İşin menşeinin Çin ve İtalya olduğunu öğrenince İtalya'ya doğru yola koyuldum. Ne de olsa serde hanım köylülük var. Eşim İtalyan. En iyi tedarikçilerle anlaşarak Türkiye'de montajının yapılması konusunda mutabakata vardık. Sanayi Sicil Kaydı, Kapasite Raporu gibi tamamen yabancı olduğumuz yasal konularda gerekenleri yerine getirdik.
Pazarlama sizin uzmanlık alanınız, Ventoso nasıl gelişti?
Gerçek anlamda merdiven altında ilk montaj, İlk ürünler, ilk satışlar derken kuaför dostlarım ve sektör beni yalnız bırakmadı. Yayın hayatı nedeniyle tanıdığım kuaför dostlarım önce nezaketen aldılar, kullandılar, denediler, sonra memnun kaldılar ve tavsiye ettiler. İstedikleri ısı ve güçte yenilikler, değişiklikler yaptık.
Fark yaratan Ücretsiz Bakım Hizmeti sunarak daha yüksek ve sürekli performans almalarını sağladık. Üstelik bir bedel talep etmeden. Bu da fark yaratmamızı sağladı. Onların da bozulan, patlayan, saçlara zarar veren ürünlerden kurtulmalarını sağladık.
E-ticarete de girdiniz...
Ardından e-ticaret sitelerinde yer almaya başladık. Türkiye’nin en iyi kuaför salonlarında kullanılan ve satılan ürünler en güvenli e-ticaret sitelerinde yer almaya başladı. Teknosa mağazalarında tek profesyonel fön makinesi markası olarak yer aldık. Boyner mağazalarında satışa sunuldu ve beğenildi.
Merdiven altında küçük bir montaj masasından her geçen gün büyüyen montaj hattına doğru ilerledik. Ufak tefek ihracat yapınca çok heyecanlandık.
Fön makinelerinin yanına saç maşaları, saç düzleştiricileri ekleyerek ürün portföyümüzü genişlettik. Dünyanın en büyük ve tanınmış markalarıyla aynı raflarda yer almanın pazarlama kökenli bir kişi için ne kadar heyecan verici olacağını tahmin edersiniz.
Onlar marka, promotör ve reklam güçleriyle biz de kalitemiz ve fiyat pozisyonlamamızdan taviz vermeden ‘en iyi kuaförlerin tercihi’ sloganımızla alan kazandık.
Boyner ve Teknosa mağazaları, Türkiye’nin en büyük e-ticaret sitelerinde en çok satılan markalar arasında yer aldı.
Özellikle ‘en iyi kuaförlerin tercihi’ pozisyonlamamız ve gerçekten de en iyi kuaförler tarafından kullanılıyor olması rekabette çok ciddi bir avantaj yakalamamızı sağladı.
İşin mali yönünü nasıl yönettiniz?
Tabii ki işin teknik boyutu, finansmanı vb. faktörler kolay mıydı? KOSGEB kredileri, KGF kredileri finansman noktasında en büyük destekçimiz oldu. KOSGEB desteğiyle markamızı yurtdışında da tescilledik.
7 yılda yavaş yavaş istikrarla hep müşteri mutluluğunu ön planda tutarak ve sabrederek büyüdük. 369 adetlik montaj rakamından bu gün yılda 20.000 adet tutarında rakamlara ulaşabildik.
Satış sonrası hizmetlere yatırım yaptınız mı?
Fark yaratmak amacıyla sunduğumuz Ücretsiz Bakım Hizmetimizle özellikle kuaför dostlarımızın işini kolaylaştırmayı hedefledik ve başardık. Profesyonel bir fön makinesinin yoğun çalışan bir kuaför salonunda 5-6 yıldır kullanılıyor olması alışıldık bir durum değil. Bunun matematiğini yapanlar değerini çok daha iyi anladı ve büyümemizde etkisi oldu.
“Yere düşüp sadece pervanesi kırılan biri ürün için neden müşterimizi yoralım?” mantığımız var. Pervane değişimini herkese ücretsiz yapıyoruz. Bu da tabii ki Mutlu Müşteri Hattı ifademizi destekliyor. Tabii ki bir maliyet ama bir kullanıcıyı, bir müşteriyi, bir insanı mutlu etmek bir pervanenin maliyetinden daha değerli değil mi?
Mutluluk bizim için özel bir sözcük. O nedenle teknik servis ifadesi yerine, Mutlu Müşteri Hattı’mız ile bizi arayanların sorunlarını çözerek, onları mutlu eden bir deneyim sunmayı amaçlıyoruz. Bir de karınca kararınca Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı'na destek olabilmeyi seviyoruz. Çünkü yaşadığımız topluma değer katmak için var olduğumuza inanıyoruz.