ıktisat ve hukuk: Hukuk bir kere delinince ne olur?
KİRESEL BAKIŞ / Murat Yülek Hukuk ve iktisat iç içe yaşarlar. Hukukun olmadığı yerde güçlü iktisat olmaz. Tersi de doğrudur; ancak, sebepselliğin hukuktan iktisada doğru yönlendiğini söylemek daha mantıklı gelir insana. Sözleşmelerin güvenle yapılamadığı ya da tatbik edilemediği, mülkiyet haklarının tesis edilmediği bir ülke iktisadının potansiyelinin altında kalacağı muhakkaktır. Geçen hafta içinde basında Oyak Grubu'ndan bir yetkilinin, şirket satışlarından elde ettikleri fonları Batı ülkelerinde yatırıma dönüştürecekleri "müjdesini" okuduk. Oyak gibi bir ("yerli") grubun, Türkiye gibi sermayeye aç bir ülkeden elde ettiği fonları, Türkiye'den daha düşük getirilerin hüküm sürdüğü Batı ülkelerine yönlendirmesinin değerlendirmesini okuyucularıma bırakıyorum. Grup yetkilisinin ağzından, grubun "bahşiş" istenen ülkelere (yani "Doğu" ülkelerine) yatırım düşünmediklerini, "sistemin oturmuş olduğu" Batı ülkelerine yatırım yapmak istediği yazıldı. Yönetici (sayın yöneticinin hangi Doğu ülkelerini detaylı incelemiş ya da ziyaret etmiş olduğunu da bir tarafa bırakalım), grup olarak hukuk sisteminin (ve muhtemelen bürokratik süreçlerin) oturduğu, etkin ve hızlı işlediği ülkelere yatırım yapmak istediklerini söylüyor kısaca. (Türkiye'ye yatırım yapmamasını nasıl değerlendireceğiz?) Bir ülkede hukuku etkin hale getirmenin belki de ilk ve en önemli şartı, hukukun üstünlüğü prensibine inanılması ve uygulanmasıdır. Hukukun üstünlüğü, en basit şekliyle, kimsenin kanuna istisna olmaması prensibidir. Kanunların yazılı ve herkesin erişimine açık olması ve bu şekliyle uygulanması gerekir. Mutlak monarşilerde, kralın yazılı ve şeffaf olmayan kanunun doğrudan kendisi olması gibi, kim tarafından yapılırsa yapılsın keyfilik rejimlerinin dışlanması manasına gelir hukukun üstünlüğü prensibi. Hukukun üstünlüğünün temel alındığı ideal sistemde hakimler de dahil olmak üzere kimsenin kanunun üzerinde olmaması gerekir. Buna en dikkat etmesi gereken kesim de esasında hukukçular olmalıdır. Hukukçuların hüküm verirken, halihazırdaki kanuni çerçeveyi, siyasi, kültürel, dini, her türlü şahsi görüş veya önyargılarının üzerinde tutması gerekir. Aksi, "hukuku bir kere delsek ne olur" mantığına çıkar. Böyle bir hüküm mantığının "iyi niyetle" yapılması bir şeyi değiştirmez; mutlak monarkın da çoğu zaman iyi niyetle hareket etmesi gibi. Hukukun hukukçular tarafından bir kere delinmesi ile devamlı delinmesi arasında bir fark yoktur. Sisteme güvenin sarsılması sonucunu doğurur; hem verilen hükümle sevinen taraf hem de üzülen taraf açısından. Dünyada ekonomik ve sosyal olarak gelişmiş hiçbir ekonomi yoktur ki hukuk sistemi dünya ortalamasının altında performansa sahip olsun. Türkiye'de gelişmiş bir ekonomi olmayı hedefliyorsa, hukuk sisteminin performansını yükseltmesi gerekecek. Bunda en önemli görev başta Anayasa Mahkemesi üyeleri olmak üzere hukukçularımıza düşüyor.