İktisat Kongresi’nden ne sonuç çıkardık?
İlk İktisat Kongresi, İzmir’de yapıldı...
17 Şubat-4 Mart 1923’te...
Cumhuriyet’in ilanından neredeyse sekiz ay önce...
Açılışında yaptığı konuşmada Mustafa Kemal şöyle diyordu:
“Tarih, milletlerin yükselmesinin ve çöküşünün sebeplerini ararken birçok siyasi, askeri, içtimai sebepler bulmakta ve saymaktadır. Şüphe yok ki, bütün bu sebepler sosyal olaylarda etki yapar. Fakat bir milletin doğrudan doğruya hayatıyla, yükselmesiyle, çöküşü ile ilgi ve ilişkisi olan milletin ekonomisidir. Tarihin ve tecrübenin tespit ettiği bu hakikat, bizim milli hayatımızda ve milli tarihimizde tamamen görünmektedir. Hakikaten Türk tarihi tetkik olunursa bütün yükseliş ve gerileme sebeplerinin bu iktisat meselesinden başka bir şey olmadığı anlaşılır...”
Geçen hafta 5. İzmir İktisat Kongresi’ndeydim...
İlk dikkatimi çeken şey, kongreye katılımın çok iyi olmasıydı...
Bununla sadece Cumhurbaşkanı Gül’ün, Başbakan Erdoğan’ın, Dünya Bankası Başkanı Jim Yong Kim’in, Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın ve diğer bakanların katılımını kastetmiyorum...
Üst düzey katılımın ötesinde kongreye şaşırtıcı bir ilgi vardı...
Rakamlar da bunu doğruluyor:
Verilen bilgiye göre 4 bin 409 kişi katılmış...
Bugüne kadarki en yoğun katılımcılı kongre...
Açık ara!
Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz kapanış konuşmasında vurguladı:
Konusunda uzman bu sayıda kişinin bir araya gelmesi bile başlı başına önemli...
Ama belki daha da önemlisi, insanların oturumlara iştahla katılmasıydı...
Üstelik İzmir’in o güzel havasının tüm muhalefetine rağmen...
Swissotel Büyük Efes’in, bodrum kat dahil 6 katının tamamına yayılmış salonları doldu ve taştı...
Kongrede ele alınan konuları anlatacak değilim...
Zira kongrenin yapıldığı üç gün boyunca gazetemizde pek çok haber yer aldı...
Haberleriyle kongreyi en geniş kapsayan DÜNYA oldu...
DÜNYA İzmir Bürosu’na, Ankara Büromuza, emeği geçen arkadaşlarıma teşekkür ediyorum...
Bazıları medyaya da yansıyan spekülatif haberler yerine, iş dünyasını gerçekten ilgilendiren konuları okurlarımıza aktarmaya çalıştılar...
Madalyonun iki yüzü var...
İzninizle, biraz da eksik gördüğüm iki konuya değinmek istiyorum...
Birincisi;
Bildiğiniz gibi 5. İzmir İktisat Kongresi’nin ana teması “Küresel Ekonomik Yeniden Yapılanma Sürecinde Türkiye” idi...
Doğal olarak böyle bir başlıkta beklentiniz hangi sorulara yanıt bulmak olur?
Bir; dünyada neler olup bitiyor?
Yakın gelecekte, dünyayı hangi eğilimler şekillendirecek?
Nasıl bir küresel ekonomik yeniden yapılanma süreci ile karşı karşıyayız?
İki; Türkiye bu süreçte ne yapacak?
Hedeflere ulaşmak için tutulacak yol nedir?
Hareket noktamız ne olacak?
Kongrede, her iki sorunun da yanıtı yeterince verilemedi...
Tabii, bana göre...
Sizi bilmem ama ben şöyle düşünüyorum:
Türkiye’yi anlamak için, sadece Türkiye’ye bakmak yetmiyor...
Sadece Türkiye’yi incelemek bize Türkiye gerçeğini göstermiyor...
Dünyaya yakından bakmak, Türkiye’yi bu büyük resim içinde kavramak gerekiyor...
Doğrusu, kongrede ne küreselleşmenin nereye doğru gittiği ne de bu gelişmeye göre Türkiye’nin nasıl bir yol izleyeceği konusunda net bir tablo ortaya çıktı...
Kongrede üstesinden gelmemiz gereken konuları tekrar tekrar konuştuk...
Saptamalar yaptık...
Çerçeveler çizdik...
Zaten, iktidarı, muhalefeti, ‘Türkiye’nin sorunları’ konusunda oldukça net...
Bakanlarımız dahil, herkes cari açıktan, yetersiz tasarruflardan filan şikayetçi...
Hükümet, iş dünyası örgütleri, akademisyenler, bürokratlar, herkes ama herkes ‘orta gelir tuzağı’na düşmememiz gerektiğini vurguluyor...
Vurgulamak ne kelime, altını kırmızı kalemle çiziyor...
Hatta IMF, Dünya Bankası da aynı görüşte...
Ne içeride ne dışarıda 2023 hedeflerine de kimsenin itirazı yok!
Ama bunu nasıl yapacağız, hangi adımları ne zaman atacağız, stratejimiz, takvimimiz nedir?
İşte o ortada yok!
Bana göre, yapılacakların en çok konuşulduğu yer, “Öncelikli Dönüşüm Programları” ile Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’ın Onuncu Kalkınma Planı’nı tanıtmaya yönelik yaptığı basın toplantısı oldu...
Sunumu bitince Bakan Yılmaz’a, “2023 hedefleri revize edilecek mi?” diye sordum...
Çünkü, kendisinin başkanlık yaptığı ikinci günkü “Yüksek ve İstikrarlı Büyüme Perspektifinde Türkiye Ekonomisi” konulu panel dahil olmak üzere, hiçbir katılımcı 2023 hedeflerinin tutturulabileceği görüşünde değildi...
Hatta aynı panelde sunum yapan, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nden Prof. Dr. Mehmet Bulut, Sayın Bakan’a dönerek, biraz da mahcup, “Efendim, maalesef arz etmek durumundayım ki, 2023 hedeflerini yakalamamız mümkün görünmüyor” demişti...
Bakan Yılmaz, “Cumhuriyet’in ilan edildiği 1923 yılında Türkiye’nin gayri safi milli hasılası 570 milyon dolardı” dedi ve devam etti:
“Kişi başına milli gelir ise 45-50 doları aşmıyordu. Oysa geçen yıl 786 milyar dolarla kapattık. Bu yıl, 823 milyar dolar olarak gerçekleşmesini bekliyoruz. Son 10 yılda milli gelirimizi üç katına çıkardıysak, önümüzdeki 10 yılda bunu 2.5 kat yapmamız gerekiyor. Hedeflerimiz iddialı ama gerçekçi...”
Bakan Yılmaz’ın bu sözlerini işitince, benim aklıma, bir süre önce yine İzmir’de yapılan bir toplantı geldi...
Mikrofonda Coca-Cola CEO’su Muhtar Kent vardı...
“Yükseldikçe oksijen azalır, işler zorlaşır” diyordu Kent, “Kişi başına düşen milli geliri 5 bin dolardan 10 bin dolara çıkaran plan, proje ve vizyon bizi, 10 bin dolardan 20 bin dolara götüremeyecek. Çok daha farklı şeyler gerekiyor...”
Ne yalan söyleyeyim...
Büyüme meselesinde, Muhtar Kent’in yaklaşık bir buçuk yıl önce Ege Genç İşadamları Derneği’nin toplantısında üç cümlede özetlediği gibi düşünüyorum...
Bunun için ve de yeni dönemde geçmişin hatalarını tekrarlamamak için yeni politikalar bulmamız gerekiyor...
Bu sadece 2023 hedefleri revize edilsin, aşağı çekilsin, yukarı çıkarılsın davası değil...
Tabii ki hedeflerin inandırıcılığı çok önemli ama bu mesele konuya ‘iyimser’ ya da ‘kötümser’ bakma meselesi de değil...
Zaten böyle bir bakışın çağımızda anlamı da yok...
Her iki yaklaşım da bizi gerçeklikten koparıyor...
Geleceğin riskleri karşısında da savunmasız bırakıyor...
Bana sorarsanız bizim rakam revizyonundan çok, plan revizyonuna gitmemiz şart...
Kongrenin kapanış konuşmasında “Reform yorgunluğuna kapılmadan, reform iradesini devam ettirmemiz, ikinci bir sıçrama için önemli” mesajı verdi ya Sayın Kalkınma Bakanı...
İşte ben de o anlamda söylüyorum...
Türkiye’ye, yeni döneme uygun yeni bir atılım hikayesi lazım...
Neyse, işin bu kısmını daha sonra yine ele alırız...
Kongreyle ilgili dikkat çekmek istediğim bir nokta daha var:
İzmir İktisat Kongresi’nde 34 oturum yapıldı...
Bu oturumlarda 243 panelist fikir ve görüşlerini paylaştı...
Uluslararası katılım da iyiydi...
Dünya Bankası, OECD, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı gibi birçok kurumdan temsilciler geldi...
Yurtdışından 23 uzman isim panelist olarak kongreye katıldı...
Ama gelgelelim bence Türkiye ekonomisi yeterince güçlü temsil edilemedi kongrede...
Neden derseniz, söyleyeyim...
Bir kez, özel sektör temsilcileri oldukça azdı...
TOBB’u temsilen Ender Yorgancılar...
TÜSİAD’ı temsilen Memduh Boydak...
MÜSİAD Başkanı Nail Olpak...
Önemli tespitlerde de bulundular...
Özellikle, Nail Olpak’ın söyledikleri hafızamda kaldı:
“Biraz ironik biçimde, KOBİ’ler, büyük işletmelerin ithalatını finanse ediyor” diyordu MÜSİAD Başkanı, “2012’de ihracatın yüzde 62’sinden fazlasını, ithalatın ise yaklaşık yüzde 38’ini KOBİ’ler yaptı. Benzer durum İSO 2012 verilerinde de geçerli. İSO ilk 500’ün ihracatı yalnızca yüzde 0.6 artmışken, ikinci 500’ün ihracatı yüzde 4.6 arttı...”
Ama yetmedi...
Daha fazla özel sektör temsilcisinin, daha fazla KOBİ’nin, daha fazla sanayici ve üreticinin kongrede yer alması ve söz söylemesi gerekiyordu...
Keza ihracatçılar...
2023’te 500 milyar dolar ihracat hedefinden bahsediyoruz...
Ekonomi Bakanlığı Müsteşarı İbrahim Şenel’in başkanlığında, Rona Yırcalı, Rızanur Meral ve Ali Nedim Türeli’nin de katıldığı panel dışında ihracata ilişkin şöyle dişe dokunur bir oturum yoktu...
Mesela, 500 milyar dolarlık ihracatın 100 milyarını yapacak makineciler...
Dile kolay...
2023 hedefinin beşte birini tek başlarına gerçekleştirecekler...
Ama oturumlarda yoktular...
Biz geçenlerde DÜNYA Ekonomi TV’de yaptığımız Sektör Zirvesi’nde duyduk ama...
Hedef tutar mı, tutarsa nasıl tutar, sorunları ne, çözüm önerileri nedir, İktisat Kongresi’nde duyamadık...
Aynı şekilde bankacılar...
Türkiye ekonomisinin büyüklüğüne denk bir aktif büyüklüğe erişmiş bankalar...
Gelecekte daha da büyüyeceklerine, büyümeleri gerektiğine kesin gözüyle bakılan bankacılar...
Onlar da yoktu kongrede...
“Hizmetler Sektörünün Geliştirilmesi” başlığı altında Avea CEO’su Erkan Akdemir’in yönettiği bir oturumda, Şekerbank Genel Müdürü ve Türk Bankalar Birliği Başkan Vekili ve Meriç Uluşahin dışında hiçbir bankacı, hiçbir panele dahil edilmemişti...
Üşenmedim, saydım...
İsminin önünde profesör, doçent, yardımcı doçent ve doktor titri olan tam 103 kişi katılmış moderatör ve panelist olarak kongreye...
Kaba bir hesapla, tüm panelistlerin yüzde 40’ı...
Bilimsel katkıya, akademisyenlere diyeceğim hiçbir şey yok, olamaz da...
Ama doğrusu, eli taşın altında olan sanayicilerin, üreticilerin, ihracatçıların, bankacıların, kısacası ekonominin baş aktörlerinin oturumlarda ve hemen hiç yapılamayan tartışmalarda daha fazla yer alması İzmir İktisat Kongresi’nin ruhuna daha uygun olurdu diye düşünmeden edemiyorum...
Ya işçiler?
Emek kesimi?
Hak-İş Genel Başkanı Mahmut Arslan ve Türk-İş Genel Sekreteri Pevrul Kavlak dışında adları bile yoktu...
Muhalefet partileri?
Hiç yoktu...
Belediyeler?
Son gün, “Bölgesel Kalkınmada Kalkınma Ajanslarının Rolü” oturumunda, Çukurova Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Zekeriya Şarbak’ın vurguladığı gibi devir, yerinden yönetim devri...
Yerel yönetimlerin öne çıkması gereken bir dönem...
Oysa ben kongrede, ev sahibi olarak İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu dışında hiçbir belediye başkanını göremedim...
Türkiye, 21. yüzyılın yıldız ülkelerinden biri olmak istiyor...
Bunun için hedefler koyuyor...
Ama bu hedeflerine ancak odaklanabilirse ulaşır...
Hükümeti, partileri, halkı, işçileri ve girişimcisi ile...
Odaklanmak için birlikte hareket etmek şart...
Bu demek değil ki, hepimiz tornadan çıkmış gibi aynı olalım...
Çıkar ve düşünce farklıklarının olması doğal...
Üstelik bir senteze varmak için gerekli...
Ama biz birbirimizle diyalog geliştirmezsek, başarının kalıcılığını sağlayacak iç dinamiklerimizi nasıl harekete geçireceğiz?
İktisat Kongresi’nin son gününde biz İzmir’deyken, Dünya Bankası Türkiye Direktörü Martin Raiser, CNBC-e’nin Orta Vadeli Program’la ilgili sorularını yanıtladı...
“Babacan’ın adımlarından etkilendim” diyordu Raiser, “Hükümet küresel realiteye alışmaya çalışıyor. Türkiye gibi dış kaynaklı ülkeler büyüme beklentilerini ılımlı hale getirmeli.Türkiye, geçtiğimiz yıllara göre daha düşük büyümelere alışmalı...”
Ve hemen arkasından ekliyordu:
“Türkiye orta ve uzun vadede yüzde 5 büyüme istiyorsa daha köklü reform yapmalı!..”
İngiltere, Amerika, Almanya, Japonya, Güney Kore...
Gelişmiş veya gelişmekte olan bütün başarılı ekonomiler...
Bulundukları yere kayıtsız şartsız küresel bütünleşme yoluyla gelmediler...
Ya nasıl geldiler?
Dünya ekonomisiyle seçici stratejik bütünleşme yoluyla!
Bir başka ifadeyle...
Kafalarını başkalarına emanet etmeden...
Kendi tercihleri olan politikaları belirleyip, uygulayarak!
Dünya örnekleri bir yana...
Birincisinden başlayarak iktisat kongreleri dahil...
Türkiye’nin kullanabileceği o kadar çok tarihsel tecrübesi var ki...
Ama nedense bunları öğrenmek zahmetine pek girmiyoruz...
Başkalarının anlattığı, yaygın kabul gören söylenceleri sorgulamaksızın kabul ediyoruz...
Aslında bizzat kendi tarihimiz ısrarla bize başka bir şey anlatsa da...