İktidar kavgası ekonomiyi vuracak
Dünya ekonomisine yön verenlerin, uluslararası finans ve iş çevrelerinin nabzını tutan yabancı yayınları izlerken içim kararıyor, 2014 yılının Türkiye ekonomisi için çok zor geçeceğini düşünüyorum ister istemez. Türkiye’nin Gezi olaylarıyla birlikte bozulmaya başlayan imajı şimdi yerlerde sürünüyor onların gözünde. 17 Aralık’ta başlayan yeni sürecin ise, Türkiye’ye ve AK Parti(AKP) yönetimine karşı duyulan kuşkuları farklı bir boyuta taşıdığı görülüyor. Bu süreçte gündeme gelen dudak uçuklatıcı yolsuzluk iddialarıyla bu iddiaların üzerine gidilmesini engelleme çabaları, Sayın Başbakan’ın “paralel devlet var” itirafı ve ısrarla vurguladığı dış komplo senaryoları, “bu ne biçim yönetim, bu ne biçim ülke?” sorularını sordurtuyor Türkiye’ye dışarıdan bakanlara.
Şimdi bu soruları soranlar, geçen yılın mayıs ayına kadar Türkiye’ye genelde olumlu bakmış olmanın acısını da çıkartmak istiyorlar sanki. Bugün ortaya çıkan tablonun onların daha önce ortaya koyduğu olumlu tablodan tamamen farklı olması onlarda bir aldatılmışlık duygusu yaratıyor ve tepkilerini keskinleştiriyor.
Türkiye’nin neresi doğru ki
Şimdi ortaya konan tablo gerçekten iç karartıcı. Bu tabloya bakan birinin “aman ben bu ülkeden uzak durayım” demesi kaçınılmaz. Türkiye’deki son gelişmelerin dış dünyadaki yansımalarından şöyle bir tablo çıkıyor karşımıza:
• Ülkede seçmen desteği hala güçlü görünen bir iktidar var ama bu iktidarı ayakta tutan, her ikisi de İslami referansa sahip iki grup şimdi birbirinin boğazına sarılmış vaziyette.
• Güçlü bir istihbarat ağına sahip olan Gülen hareketine yakın kadrolar, hükümeti çarpıcı yolsuzluk iddialarıyla suçlayarak temelinden sarsmaya çalışıyor.
• Kabinedeki bazı bakanları hedef alan, hatta Başbakan’ın ailesine kadar uzanan yolsuzluk iddialarının ciddiye alınacak nitelikte olduğu ve AK Parti’nin aslında pek de “ak” olmadığı anlaşılıyor.
• Otoriter bir tek adam rejimi kurmak isteyen Başbakan Erdoğan bu amacına set çekmek isteyen Gülen hareketinin “paralel devlet” oluşturduğunu ileri sürerek hareketin yargıdaki ve polis teşkilatındaki gücünü yok etmek için kapsamlı bir tasfiye operasyonu başlatmış durumda.
• Her iki tarafın karşılıklı hamlelerde kullandıkları yöntemler Türkiye’de bağımsız bir yargıdan ve hukuk devletinden söz etmenin mümkün olmadığını gösteriyor.
• The Economist dergisine göre Türkiye’de “yalpalayan bir demokrasi, sindirilmiş bir medya, politize olmuş bir yargı, liberal demokrasiyle bağdaşmayan bir anayasa ve kamu hesaplarının bağımsız denetime tabi olmadığı bir düzen” var.
• Türkiye’nin bu kronikleşmiş hastalıklarına çare bulma fırsatını kullanamayan Başbakan Erdoğan şimdi hayali dış komplo senaryoları üreterek ve uluslararası sermayeyi suçlayarak kendi bindiği dalı kesiyor.
• Türkiye ekonomisinin düşük iç tasarruf oranı zafiyeti ve dış kaynağa bağımlılığı sürerken, üstelik siyasal istikrarın bozulduğu ortamda, dış kaynağı sağlayacak çevrelerin komploculukla suçlanması ülke ekonomisinin geleceğiyle ilgili kaygıları daha da artırıyor.
Yanlışta ısrarın bedeli ağır
2014 için yapılan hemen bütün tahminlerde bu yılın ‘Yükselen Pazar’ ülkeleri için zor bir yıl olacağı ısrarla vurgulanırken ve Türkiye “en kırılgan beş ülke” den biri olarak görülürken, Türkiye’de yukarda özetlediğim görüntüyü zihinlere yerleştiren gelişmelerin yaşanması işimizin çok zor olacağını gösteriyor.
Kaygıları daha da artıran şey ise şu anda yalnızca seçmeni etkileyecek hikayeler ve sloganlar üretmeye odaklanmış olan iktidarın, sorunun vahametini hiç kavramamış gibi görünmesi ve dış dünyanın gözünde oluşan bu çok olumsuz izlenimi düzeltecek bir çaba harcamayı şu an için gündemine bile almaması. Tam tersine Sayın Başbakan ve ona ayak uydurmaya çalışanlar “faiz lobisi” ve “dış komplo” edebiyatını sürdürmeye devam ediyorlar.
Galiba çok sığ bir mantıkla “biz Cemaatle hesaplaşmamızı yapıp yerel seçimlerde istediğimiz sonucu alalım sonra dış dünyanın gönlünü alır ve ekonomideki sorunlara eğiliriz” görüşü ağır basıyor. Dış dünyadaki algıyı izlemeye çalışan biri olarak bunun çok riskli bir kumar olduğunu söyleyebilirim.