İklim kanunu nedir, ne değildir?

Burak Tayiz
Burak Tayiz Yeşil Odak [email protected]

Hükümetler, iklim değişikliğiyle müca­dele için yeni yasalar çıkarıyor, büyük dönüşüm planları açıklıyor. Peki, Türkiye bu işin neresinde? Türkiye’de İklim Kanu­nu, aslında bir süredir gündemde. 2021 yı­lında konuşulmaya başlandı, taslaklar ha­zırlandı, raporlar yazıldı.

Ancak bugün bak­tığımızda toplumun büyük bir kısmı hala bu yasadan habersiz. KONDA’nın yaptığı bir araştırmaya göre, toplumun yüzde 70’i İklim Kanunu’nu duymamış bile. İş dünya­sı, sanayiciler, tarım sektörü bile tam ola­rak neyle karşı karşıya olduklarını bilmi­yor.

Yani yasa hem hazırlık sürecinde hem de sonrasında toplumun geniş kesimleriyle paylaşılmadı, meclis dışında tartışılmadı. Öncelikle İklim Kanunu’nun neyi amaçla­dığını anlamak lazım. Temel hedefi, Türki­ye’nin karbon emisyonlarını azaltması, ik­lim değişikliğiyle mücadeleye yasal bir çer­çeve oluşturması ve 2053 net sıfır emisyon hedefine ulaşması. Ama işin aslı biraz kar­maşık.

Kâğıttan çözümler mi?

Yasa taslağında "Emisyon Ticaret Siste­mi" gibi karbon salınımını kontrol altına alacak mekanizmalar yer alıyor. Yani bel­li bir sınır koyup, bu sınırı aşan şirketler­den ek ücret alınacak. Ama bu sistemin na­sıl işleyeceği belirsiz. Büyük şirketler için bu tür düzenlemeler genellikle "parayla ceza ödeme" yöntemine dönüşüyor ve do­ğayı kirletmeye devam etmeleri için sade­ce ek bir maliyet anlamına geliyor.

Ayrıca, taslakta "iklim adaleti" gibi kulağa hoş ge­len kavramlar var. Peki, bu adalet nasıl sağ­lanacak? Mesela, fosil yakıt sektöründe ça­lışan binlerce insan ne olacak? Yeşil dönü­şüm dedikleri şey sadece büyük şirketlerin yeni yatırımlarına mı hizmet edecek, yoksa halkın refahını da gözetecek mi?

Şeffaflık ve katılım eksikliği

İklim Kanunu, Türkiye’nin Paris Anlaş­ması’na uyum sağlaması için önemli bir adım. Ancak bu sürecin nasıl yönetildiği de önemli. Kanun hazırlanırken bilim insanla­rı, çevre örgütleri ve vatandaşlar sürece ne kadar dahil edildi? Eleştiriler, taslağın ka­palı kapılar ardında hazırlandığını ve kamu­oyunun görüşünün yeterince alınmadığını gösteriyor.

Halbuki iklim mücadelesi, tüm toplumun katılımını gerektiren bir konu. KONDA’nın yaptığı araştırmaya göre, halkın yüzde 70’i İklim Kanunu’ndan haberdar bi­le değil. Oysa konunun önce sektörlere son­ra da insanlara anlatılması, bilgilendirilmesi ve katılımlarının sağlanması gerekiyor.

Gerçekçi olmak gerek

İklim Kanunu, Türkiye’de yeşil dönü­şümün önünü açabilir mi? Evet, ama yal­nızca kağıt üzerinde kalmazsa. Şu an için, taslağın eksiklerini görmek zor değil: Ger­çekçi bir net karbon azaltım hedefi ve yak­laşımı yok.” Net sıfır” hedefi gerçekçilikten uzak, sadece bir reklam sloganı olarak kalı­yor. Fosil yakıt sübvansiyonlarına dair net bir düzenleme içermiyor.

Sanayi ve ener­ji sektörüne nasıl bir geçiş planı uygulana­cağı belirsiz. Vatandaşın sürece nasıl dahil edileceği muğlak. Şu anki haliyle, bu ka­nun büyük ölçüde uluslararası taahhütlere uyum sağlamak için hazırlanmış gibi duru­yor. Eğer gerçekten bir fark yaratması iste­niyorsa, somut politikalar, sıkı denetimler ve halkın sürece katılımı sağlanmalı.

Samimiyet testini iklim yaparsa

İklim Kanunu, Türkiye’nin gelecek pro­jeksiyonu açısından önemli bir konu an­cak kritik nokta şu: bu düzenleme, gerçek bir değişimin başlangıcı mı, yoksa yalnız­ca “Bakın biz de bir şey yapıyoruz” demek için giyilmiş bir kıyafet mi? Eğer gerçekten işe yarayan bir iklim politikası istiyorsak, bu süreci yakından takip etmeli, konuşma­lı ve politika yapıcıların, vaatlerini somut adımlara çevirmesini talep etmeliyiz.

Ak­si halde samimiyetimizi iklim koşullarının kendisi test eder. Eğer bu yolu tercih ede­cek olursak; kanunlar raflarda tozlanır­ken biz de yaşadığımız şiddetli kuraklık­ların, sellerin, artan enerji maliyetleri­nin, sağlık sorunlarının, gıda krizinin ve ekonomik yansımaların arasında kaderi­mize razı olmak zorunda kalacağız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Etkileşim mi eylem mi? 11 Aralık 2024
Trump’a rağmen 20 Kasım 2024
Sessiz Çöküş 13 Kasım 2024