İklim değişikliği ve şaşkın Amerikalı

Ömer Faruk ÇOLAK
Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI [email protected]

G-20 toplantısı geçen hafta biterken, hemen ardından iki hafta sürecek 24. İklim Zirvesi COP24 2 Aralık’da Polonya'nın Katoviçe kentinde başladı. Toplantıya 190 ülkenin temsilcisi katılıyor.

G-20 toplantısında ele alınan konuların başında iklim değişikliğine karşı mücadele edilmesiydi.

Toplantı da adeta şaşkın ördek gibi dolaşan ABD’nin başkanı yine Paris İklim Antlaşmasına uymayacaklarını açıkladı. Trump’ın bu tavrı önemli çünkü ABD iklim değişikliğine neden olan sera gazı salınımı da önde olan ülkelerin başında geliyor. Trump Amerikalılar için şansızlık, ancak daha da çok dünya için şansızlık. Bundan olsa gerek Lider Ülke Başkanı havasında dolaşan Trump G-20 zirvesinde belirleyici olamadı. Trump’ın bu politikasına karşı ülkesinde direnenler de var. Sivil toplum örgütleri, şirketler ve yerel yönetimlerden oluşan iki farklı hareket (We are Still In ve America's Pledge) ABD'nin sera gazı salınımlarını azaltarak taahhütlerini yerine getirmesi için savaşım veriyor.

İklim değişikliği ile mücadelede geç kalınıyor

Çünkü dünya daha şimdiden 2030 için belirlenen 1,5 derecelik ısınma limitine hızla yaklaşıyor. Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) bunu engellemek için acil ve katı önlemler alınması gerektiğini adeta bağırarak seslendiriyor. Eğer adım atılmaz ise, bugünler de hafta da bir duyduğumuz sıcak hava dalgaları, sele neden olan kasırgalar, bazı bölgelerde kıtlık ve türlerin neslinin tükenmesi gibi haberleri her gün işiteceğiz.

Bundan dolayı Polonya’daki COP24 İklim Zirvesi'nin temel hedefi, ülkelerin Paris İklim Antlaşması kapsamında verdikleri taahhütleri yerine getirecek somut politikalarını belirlemesi.

Yapılması gereken aslında belli. Hedef, küresel ısınmayı bu yüzyılın sonuna kadar 2 derecenin altında tutmak için ülkelerin sera gazı etkisi yapan karbondioksit ve metan gibi gaz salınımlarını azaltması, fosil enerji kullanmayı bırakarak temiz ve yenilenebilir enerjiye geçmek.

2017 yılında imzalanan Paris antlaşması uygulamada tekledi. Paris de evet diyen ülkelerin 16’sı hala Antlaşmayı parlamentolarından geçirmedi. Bu ülkelerden birisi de Türkiye. Türkiye Paris İklim antlaşmasını Parlamentosunda (TBMM) onaylamayan son 16 ülkeden biri. Türkiye anlaşmayı imzalamak için iki koşul öne sürüyor:

Ülkenin gelişmiş ülkeler statüsünden çıkarılıp gelişmekte olan ülkeler sınıfına sokulması ve Yeşil İklim Fonu'ndan yararlanılmasının sağlanması.

Sera gazı salınımını azaltmaya dair hükümden hariç tutulması.

Diğer ülkeler arasında sera gazı salınımını azaltmanın maliyetini üstlenmek istemeyenler var. Anlaşmayı imzalamayan ülkeler Irak, İran, Lübnan, Libya, Yemen, Umman, Güney Sudan, Özbekistan, Kırgızistan, Rusya, Eritre, Ekvator Ginesi, Gine-Bissau, Surinam ve Angola. Bu umarsız ülkelerin yanında iklim değişikliğini ciddiye alan ülkeler de var. En önde olanı da gözlerinin önünde buzulları eriyen İzlanda.

Türkiye'nin yenilenebilir enerji çabası var

Türkiye’nin karbon salınımı yüksek fosil yakıtlardan yenilebilir enerjiye geçmek için bir çabası var. Halen ürettiği enerjinin %12’sini yenilenebilir enerjiden elde ediyor. Buna karşın nükleer enerji santralleri, termik santrallar ve HES kurmaya devam ediyor. Tüm bunların etkisi ile artık yağmur yağışlarında bile okullar tatil ediliyor (Mersin 6-7 Aralık)

Türkiye kendi payına düşeni yapmak için öncelikle şu politikalara yönelmesi anlamlı olacaktır:
- Karbon salınım vergisi koyulmalı.

- Konutların kendileri için güneş enerjisinden elektrik üretmesine yönelik olarak finans kolaylığı getirmeli. Şu an da yaklaşık 30-40 bin TL’lik maliyeti karşılamak için düşük faizli, uzun vadeli kredi verilmesi sağlanmalı (Güney Kore böyle yapıyor).

- Nükleer enerji santrallerinin yapımı durdurulmalı.

-Belli bir program çerçevesinde fosil yakıtlardan enerji üretimine son verilmeli.

-Yüksek büyüme oranı değil, nitelikli büyüme modeline geçilmelidir.

-Türkiye küresel ısınmanın daha da artması halinde Orta Asya kaynaklı göç dalgası ile karşı karşıya kalacak. Bununla ne iktisadi ne de sosyal yapısı ile baş etmesi mümkün değil. Şimdiden bu konuda uluslararası örgütlerle işbirliği yapmalı, bu konu da öncü ülke olmalı.

Son söz hükümet ve siyasal partiler sermaye sınıfı kadar işçi sınıfının da sözlerini dikkate almalı. Politika üretirken de bilim namusunu koruyan akademisyenlerle işbirliği yapmalıdır. Son yazdığım iki cümle temennidir. Olması da bugün ki koşullar da mümkün gözükmemekte. Yine de not düşelim dedim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çin böyle gider mi? 04 Ekim 2019
Yeni parasal ralli 27 Eylül 2019
Trump etkisi 13 Eylül 2019
Kapıyı çalan kimdir? 06 Eylül 2019
Talep mi borç sorunu mu? 30 Ağustos 2019