İkiz açık korkuları depreşmeye başladı

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Referandum ve sonrasında yaklaşan seçim ortamı Türkiye'de her zaman olduğu gibi "seçim ekonomisi" tartışmalarını gündeme getirmekte. İşin ilginç tarafı referandumdan çıkacak her üç sonucun da genel seçim ortamını kızıştıracak ve belki de yakınlaştıracak olması. Eğer "hayır" çıkarsa, erken seçime gidilmesi neredeyse "mecburi" olacaktır. Güçlü bir "evet"de ise, Hükümet yakaladığı istimle ve ekonomiyi çok da sürümcemede bırakmamak amacıyla, seçimleri gene erkene almak isteyebilir. Üçüncü ihtimal olan "zayıf evet" durumunda ise, belirsizlikler son derece artacaktır. (Ben "zayıf evet"i, parlamentodan referandum kararı çıkması için gerekli çoğunluk olan beşte üçün altında kalan bir "evet" oranı olarak görüyorum.) Yurtiçi ve özellikle yurtdışında ekonomik hassasiyetlerin arttığı bir dönemde bu üçüncü sonucun çıkması kuşkusuz kırılganlıkları artıran bir gelişme olacaktır.

Seçim ekonomisi uygulanması ile ilgili ilk işaretler "Mali Kural"ın rafa kaldırılması ile alınmıştı. Geçen hafta, klasik bir seçim ekonomisi yöntemi olan kamu bankaları kanalının da devreye girdiğini gördük. Başbakan Halk Bankası esnaf kredilerinde faizlerin 3 puan düşürülerek %10'a çekileceğini ve bu faizin yarısının Hazine tarafından karşılanacağı müjdesini (!) verdi.

Öte yandan, Sn. Babacan Mali Kural rafa kalksa bile OVP çıpasının devam etmekte olduğunu özellikle vurguluyor. Ancak bilindiği gibi bu sene OVP henüz yenilenmedi. Yürürlükteki son OVP'ye göre ise 2010 yılı Merkezi Yönetim Bütçe açığı hedefi milli hasılanın %4.9'u. Bu aslında oldukça yüksek konmuş bir hedef, ve yılbaşından bugüne kadarki bütçe gerçekleşmeleri normal şartlarda bu hedefin altında kalınacağını göstermekte. Haziran sonu itibarıyle kümülatif açık 15 milyar TL düzeyinde iken, sene sonu bütçe açığının 40 milyar TL, yani milli hasılanın %4'ünün altında kalması beklenebilir. OVP'deki sene sonu açık hedefi ise 50 milyar TL. (Yanlış anlaşılmasın, aradaki bu 10 milyarlık fark, Hükümet'in çok iyi bir bütçe performansı ortaya koymasından değil, Hazine'nin her sene olduğu gibi aşırı abartılı bir faiz gideri rakamı hesaplamasından kaynaklanıyor. Bu sene 56.8 milyar TL olarak tahmin edilen faiz harcamaları 48 milyar TL civarında gerçekleşecek.)

Kısaca, eğer senenin 2. Yarısında bütçe açığı OVP'de hedeflenen %4.9 oranına doğru tırmanırsa, maliye politikasında dengeleri bozucu aşırı bir genişlemeye gidildiği algısı kuvvetlenecektir. (Ancak, S&P'nin bu sene kamu borcunun milli hasılaya oranının artacağı şeklindeki öngörüsü ise aşırı abartılı. Bu sene milli hasıla deflatörü %7.5, reel büyüme ise %5 civarında gerçekleştiği takdirde, sene sonu bütçe açığı %4.9 olsa dahi kamu borcunun milli hasılaya oranı 1 puana yakın gerileyecektir.)

Diğer endişe kaynağı ise klasik: cari açık. Dün açıklanan rakamlar ihracat kalemindeki zayıflamanın artarak devam ettiğini net bir şekilde ortaya koymakta. Ağustos'ta ihracat %11.4 artışla 8.561 milyar dolar olmuş. (2008 Ağustos ayındaki ihracatımız ise 11 milyar dolardı.) Euro'nun değer kaybı ihracatımızın dolar değerini son ayda %5 kadar etkilemiş olsa da ihracatın miktar bazında da düzeyinin hala 2008 yılının oldukça altında olduğu yadsınamaz. Bu duruma paralel olarak cari açık da artmaya devam ediyor. Son oniki aylık açık 31 milyar doları geçmiş durumda. Bu gidişle sene sonuna kadar açığın 38 milyar dolarla milli hasılanın %5.5'ine yaklaşması sürpriz olmayacak.

Sonuç olarak, her ne kadar tek tek bakıldığında %4-5'lik bir bütçe açığı veya %5-6 civarındaki bir cari açık ekonomik dengelerde çok rahatsız edici bir duruma işaret etmese bile, ikisinin bir arada gerçekleşmesi ekonomik risklerin ciddi boyutta artmakta olduğu anlamına gelir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019