İkincil üründe eşitsizliğe meydan verilmemeli (dış ticaret ve gümrük)
14/04/2011 tarihli makalemde bir önceki makaleme de atıf yapılarak, üretim esnasında ortaya çıkan kırpıntı ve kırıntıların veya benzeri iktisadi değeri olan ikincil ürünlerin gümrük idaresine beyan edilmesi konusunda zamanında beyan yapılmasını önermiştim.
Keza; bu konu ile alakalı olarak 13/11/2010 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan 2010/1025 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 6 aylık süre içinde müracaat halinde Dahilde İşleme İzin Belgeleri'nin revize edilebileceği ve müeyyidesiz işlem yapılabileceği şeklinde bir uygulamanın getirilmiş olduğunu, mayıs ayı sonuna kadarki sürede işlem yapanlar için sözü edilen prosedürün işlemeye devam ettiğini, yapmayanlar için ise (incelemeye konu olduğunda) cezai işlemlerin gündeme gelebileceğini belirterek bazı önerilerde bulunmuştum.
Buraya kadar görünen manzaraya baktığımızda; Dış Ticaret Müsteşarlığı'nın, iş dünyasında büyük bir sorun haline gelmiş bulunan ikincil ürün konusunda bir çözüm getirmeye çalışmış olduğu anlaşılabiliyor.
Ancak; bu çözüm yolu üretilirken, kapanmış DİİB'ler dikkate alınmıştır. Bu belgeler kapsamında taahhüt edilen ihracat gerçekleşmiş olmakla birlikte üretim sırasında ortaya çıkan ikincil ürünlerin gümrük idaresine sunulmaksızın beyanı yolu revize işlemi ile ilişkilendirilmiştir.
İyi de Dış Ticaret Müsteşarlığı kendi mevzuatına göre bu düzenlemeyi revize yolu ile yaparken gümrük mevzuatını da bir nevi Bakanlar Kurulu kararına dayanarak şekillendirmiş olmuyor mu? Oluyor. Bu da tamam, fakat Bakanlar Kurulu kararından önce alınmış bulunan ve BKK'nın verdiği süre içinde cari olan DİİB ler çerçevesinde ihracat yapılırken ortaya çıkan ikincil ürünler konusunda ne yapılması gerektiği belirtilme yoluna gidilmemiştir.
Dolayısıyla; kapanmış DİİB'ler konusunda bu düzenleme yapılırken, çok önceden alınmış olan veya kapanma aşamasına hemen hemen gelmiş bulunan yada bu sürede kapatılmak istenen DİİB'ler çerçevesinde taahhüt edilen ihracatlar yapılırken belgenin alınış tarihinden beri ortaya çıkan ikincil ürünlerle ilgili bir düzenleme yapma yoluna gitmeyerek firmalar arasında büyük bir ayrımcılık yaratmış olmuyor mu? Madem düzenleme bir ihtiyaçtı ve Bakanlar Kuruluna kadar çıkacaktı o halde, eşitlik prensibinin de gözetilmesi gerekmez miydi?
Yani şimdi, mayıs ayı sonuna kadar belgesini kapatmak isteyen bir şirket ikincil ürünü sunmak durumunda bırakılırken önceki dönemde belgesini kapatmış durumdaki bir firma sunumdan kurtulmuş olmuyor mu? DİİB'lerin geçerlilik tarihlerinin uzun bir süreci kapsadığı düşünülürse aynı dönemde DİİB almış iki firmadan biri BKK tarihine kadar belgesini kapatmış ise düzenlemeden yararlanıyor diğeri ise muhtelif sebeplerden belgesini bilahare BKK tarihinden sonra kapatmış ise sunum zorunluluğu ile karşılaşıyorsa bu durum eşitlik ilkesine aykırı olmuyor mu?
Diğer taraftan konuya bakınca; halen, kapanmamış bulunan DİİB ler kapsamında yapılan ihracata konu mamullerin üretime esnasında ortaya çıkan hele hele stoklanması depolanması konusunda imkansızlıklar bulunan ürünlerin(kepek-küspe vb) de aynı şekilde kapanmış DİİB ler için getirilen uygulama kapsamında değerlendirilmesi gerekmez mi? Esasen, bu tür çabuk bozulacak ürünlerin ekonomiye kazandırılması açısından değerlendirilmesinin bir iktisadi realite olarak alınması gerekmez mi?
Dolayısıyla, kararnamenin getirdiği kolaylıklardan biri olan eşyanın sunumu yapılamaksızın beyanda bulunma olanağına mayıs ayı sonuna kadar izin verilmesi yolunda Dış Ticaret Müsteşarlığı'nca acil bir yorum/genelge/tamim yayınlaması hakkaniyet ve eşitlik ölçüleri bakımından doğru olmaz mı? Aksi takdirde, getirilen kolaylıktan yararlanma imkanını verilmeyen şirketler ağır şekle cezalandırılmış olmayacaklar mı? Keza; Gümrük idareleri uygulamada birliği nasıl sağlayacaklar ve sadece ikincil ürünü nasıl vergilendirecekler ? Eşitliği nasıl sağlayacaklar? İyi niyetle işlem yapmak isteyen firmalara nasıl yardımcı olacaklar?
Tüm soruların cevabını basit bir yorumlama ile Dış Ticaret Müsteşarlığı verebilir diye düşünüyorum.
Bu eşitsizlikler giderildikten sonra, mayıs ayı sonundan itibaren, mükellefler sözü edilen kırpıntı/kırıntı/atık/kepek-küspe gibi isimlerle adlandırılabilecek bu tür eşya için gümrük idarelerinde mutlaka işlem yapılmasının temini bakımından; İmha- terk-ilk madde üzerinden vergilendirme-ikincil ürün olarak beyan gibi yolların kullanılmasına yeni bir anlayışla devam edilmesi gerekiyor.
Eğer, DİİB kapsamında yapılan ilk ihracat partisine konu eşyanın üretimi esnasında ortaya çıkan ikincil ürün miktarı bilinebiliyor ve hesaplanabiliyorsa, toplam ithalat hakkı rakamı üzerinden bir genelleme yapılarak gümrük idaresine ikincil ürün beyanı yapılması ve eşyanın da hemen sunulması şeklinde bir uygulama yapılması halinde şirketlerin/üreticilerin girift bir sorundan kurtulmaları ve gümrük mevzuatı açısından rahatlamaları mümkün olabilir. Yani, ilk etapta tedbir aldıkları için bilahare başları ağrımaz.
Aksi takdirde; her ikincil ürün ortaya çıktığında bir beyan ve sunum yolu meşakkatli olacaktır diye düşünüyorum.
Bu konu ile alakalı olarak 13/11/2010 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan 2010/1025 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ve Gümrükler Genel Müdürlüğü'nün 2010/57 sayılı genelgesine tekrar tekrar bakmakta yarar görünüyor.