İkincil sözel kültür fırsatını kaçırıyor muyuz?

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Yaklaşık yarım yüzyıl önce Bursa Eğitim Enstitüsü'nde öğrenci iken, ileri yaşlarda bir tarih öğretmenimiz vardı: Şinasi Onurkan. Tarih dersi dışında, zihnimizde problem oluşturan soruları da yöneltir; çok kestirme genellemelerini alır; muğlak da olsa suçluyu bulmanın rahatlığını yaşardık.
Şinası Onurkan'a bir derste, " Hocam, başkaları aya giderken, koskoca imparatorluklar kurmuş bizler neden toplu iğne bile yapamaz hale geldik?" sorusunu yönelttim. İç dünyasında tartışmış, zihninde netleştirmiş olmalı ki, anında yanıt verdi: "Başkaları bilimle, teknolojiyle uğraşırken; Rönesans ve Reformlarla hem zihinlerine hem yönetim sistemlerine çekidüzen verirken, bizde dönemin entelektüelleri olmaları gereken medrese ulemalarından bazıları, Hz. Süleyman'ın konuştuğu karıncanın dişi mi, erkek mi olduğunu tartışıyordu ondan."
Bugün dünyasının çok tartışılan bir gündemi var: "Büyük Veri Çağı".
Büyük veri akışlarının, yaşam biçimi ve yaşam tarzlarını dönüştüreceği ileri sürülüyor. Bu yeni gelişmeyi yeterince tartışmazsak; iş çevresine etkilerini öngörmez ve önlem almazsak, gelecekte öğrencilerine tarih dersi veren bir öğretmenin bizim için ne söyleyeceğini tahmin etmek güç olmasa gerek.
Toplumumuzla ilgili değerlendirme yapan yabancıların bazılarının, " Türk'ler fırsat kaçırma fırsatını asla kaçırmaz" dediklerini öğrendiğimde tepki gösterdiğimi anımsıyorum. Sonra anladım ki, doğru yol ve yöntem, "söyleyene kızmak değil, söyletenin kendini sorgulayarak ne gibi boşluklar bıraktığını anlayarak, o boşlukları sağlam biçimde doldurmaktır."
"Büyük Veri Çağı"nın bileşenlerden birinin; insanın beş duyusunun sınırlarını alabildiğine genişletilmesidir. İnsanın çıplak gücü ile yapamadığını, aklını kullanarak geliştirdiği araç ve yöntemlerle yapması olan "teknoloji", hem kas gücünü hem de beyin gücünü alabildiğine artırıyor. Ulaşabilirlik ve erişebilirlik çeperlerini yıkarak her gün yeni kazanımlar elde ediyor. Tıpkı, topluluk örgütlenmeleri aşamasında olduğu gibi, insanlar birbirlerini düğünde, dernekte; toyda, oyunda; çarşıda, pazarda; kahvede, meyhanede; tarlada, tapanda; camide, mescitte; sokakta, caddede, okulda "gözle ve sözle gözetlemesi ve denetlemesi" gibi yeni bir döneme hızla giriyoruz.
Bilişim Teknolojileri, çok sayıda değişkeni kontrol edebilen modeller kurulmasına olanak veriyor. Gelişmekte olan bu yeni alan, yeni fikirlerin ortaya çıkması için insanların çevresinden yeterince uyarı alması koşulunun sınırlarını genişletiyor. Canlılar ve fikirlerin arasında sinerji ya da işbirliği fırsatları artıyor. Nobel Ödüllü Gerd Binning'in belirttiği gibi, ayrıntıları istediğimiz kadar büyüttüğümüzde, birbirini tekrarlayarak yapıları ayakta tutan etkenleri saptayabiliyoruz. Bu temel oluşum sadece yapılarda değil, süreçlerde de gözleniyor.
Yeni gelişmeler, balıklara takılan sinyallerle okyanuslar hakkında ayrıntı bilgisine erişmemizi sağlıyor. Uydulardan çekirgelerin hareketlerini izleyerek zarar görecek olanları erkenden uyarabiliyoruz. Bir büyük kentte yola çıkmadan trafiğin durumunu öğrenebiliyoruz. Bir kuş gözlemcisi, yola çıkan bir sürünün nerede olduğunu, kendi bulunduğu yerden ne zaman geçebileceğini önceden izleyebiliyor vb. daha yüzlerce insan yaşamını kolaylaştıran gelişmeye tanıklık ediyoruz.
Tarladan sofraya gıdaları izleyerek, gıda güvenirliliğini artırabiliyoruz.
Her yaştan insanın yaşama, yönetme, çalışma ve oynama eğilimlerini sürekli izleyebiliyoruz.
Yeni teknolojiler yaşam biçimi ve yaşam tarzlarını dönüştürüyor. Bu dönüşüm, faktör koşulları, talep koşulları, karşılıklı-bağımlılıklar(ağ sistemleri) ve rekabet stratejilerini de farklılaştırıyor.
Sınırlı şeffaflıktan sınırsız şeffaflıktan sınırsız şeffaflığa geçiş çağımızın temel eğilimlerinden biri…Büyük göz altının kapsam alanı genişliyor. Alabildiğine ayrıntılara inebiliyor; uzay derinliklerinden uyduların gönderdiği fotoğraflar bize yeni galaksileri tanıştırıyor. Büyük Bilgi, ayanı zamanda işimize yarayan bilgi ile yaramayanı ayırma, "analitik yeteneğe" olan ihtiyacı çok ihtiyacı alabildiğine artırıyor.
Walter J.Ong'un "Sözlü ve Yazılı Kültür: Sözün teknolojileştirilmesi" başlıklı çalışması, bu günü "anlamın" ipuçlarını veriyor: İnsanoğlu konuşa konuşa "toplum" dediğimiz birlikteliği oluşturdu. Homo Sapiens 30-50 bin yıldır varlığını sürdürüyor; yazı dediğimiz aracın tarihi ise 6 bin yılı bulmuyor. Yazı insanlık tarihi kadar eski değildir ama tüm toplumları kapsayacak gelişmeyi göstermiştir.
Ong'un çalışması 30 yıl önce yayınlanmış: Elektronik araçlarla iletişim ile yazılı malzeme ile iletişim arasındaki farkların "yazı" ile "söz" ayrımını duyarlı hale getirdiğini vurguluyor. Ong, yazı ve matbaa kavramlarının bilinmediği çok uzun bir dönem, iletişimin sadece konuşma dilinde oluştuğu kültürleri " birincil sözel kültür" olarak nitelendiriyor. İleri teknoloji ile yaşamımıza giren mobil ve akıllı telefonlar, görüntülü iletişim araçları, internet vb. üretim ve işlevi önce yazı ve metinden çıkarıp sonra konuşma diline dönüştürdüğü yeni oluşmakta olan kültürü de "ikincil sözel kültür" olarak tanımlıyor.
Yazılı kültür oluşturmanın altyapısı okul, öğretmen, bilgi derleme, analiz, sentez, paketleme ve dağıtım gibi büyük ve maliyetli harcamalar gerektiriyor. Bugün, bir yazılı medyanın dağıtım ağını oluşturarak, ürünü insanların ellerinin menzili altına sokma çok ciddi bir yatırım konusudur. Yazı kültürü yaklaşık 6 bin yılda toplumları geniş ölçüde kapsamış olsa da, okuduğunu anlayan, anladığını sentezleyen ve yaşamı kolaylaştırıcı araç haline getiren insan sayısı hep sınırlı kaldı. Yazı kültürü önemli ölçüde "seçkin azınlıkların aracı" işlevini yetine getirdi. Okuma-yazmayı, harfleri çatıştırmanın ötesinde algılayan, anladığını uygulayan yönleri ile ele aldığımızda, "gelişmiş toplumlar" kervanına katılmak için büyük yatırım ihtiyacı kendiliğinden anlaşılır.
"İkincil sözel kültür" döneminin iletişim araçlarına yatırım yapmak "yazılı kültür" dönemi kadar büyük değil. Ayrıca, "ikincil sözel kültür" araç-gereçleri üretimi ve geliştirmeyi de daha kolay ulaşılabilir özelliklere sahip,
"İkincil sözel kültür" teknolojilerinin daha kolay ulaşılabilir olması bizi şu varsayıma götürüyor: Bir toplum niyet eder, iyi organize olursa, gelişmeleri yakalayabilir; Büyük Bilgi'nin fırsat alanlarını değerlendirerek gelişmiş ülkeler kervanına katılabilir.
Geçmişte bazı medrese ulemasının düştüğü tuzağa düşmemeliyiz: Bulut Bileşim veri merkezleri ve onların otomasyonu konusunda yapılan çalışmaların içinde, tam kalbinde yer almalıyız. Bütün iletişim teknolojilerinin "bulut bileşimle" birlikte köklü değişim ve dönüşüm yaşayacağı gerçeğini kendi açımızdan değerlendirmeliyiz. İletişim teknolojilerinin daha önceki dönemde gereksinimleri karşılamada oynadığı "etkin rolü", içinde bulunduğumuz dönemdeki "önleyici rolü" ve bir sonraki aşamada " veri merkezlerinin yazılımlar aracılığı ile otomatik olarak yönetildiği" özgün dönemi sorgulamalı, olası fırsat ve tehlikelerini netleştirmeliyiz ki, fırsatları kaçırmış olmayalım. Neden sorgulamamız gerektiğini anlamak isteyenler VMware'nin yöneticisi Pat Gelsinger'in açıklamalarına bakarlarsa, gelişmenin değerini de anlamını da iyi kavrayabilir.
Unutmayalım ki, yakın gelecekte "yazılım tabanlı veri merkezleri";
" Depolamadan güvenliğe ve ağ yapısına kadar bütün yapıyı sanallaştıracak, hizmette yeni bir düzlem oluşacaktır.
" Veri merkezlerinin gözetim ve denetimi tümüyle yazılımlar üzerinden yapılacaktır.
" IT departmanları, genel ve özel bulut sistemlerini, aynı yönetim araçları ile gözetleyecek ve denetleyecektir.
" Yeni iletişim mimarisi, yüksek düzeyde çeviklik ve esneklik yaratacak ve verimlilikleri artıracaktır.
" Büyük Veri etkin biçimde kullanılacak, yeni iş ilişkileri ve iş yapma tarzları gerekecektir.
" Üniversitelerde lisans ve lisansüstü eğitimlerin kapsam ve içerikleri yeniden düzenlenecektir.
" İkincil sözel kültür döneminin üniversiteleri etik değerler, yaratıcılık, işbirliğine yatkınlık, lider ruhlu insanları öne çıkarma, girişimci ruhu ve enerjisini destekleme, çalışanların tatmini, müşteri tatmini, gelişmekte olan ülke potansiyellerinin kavranması, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde eşleştirme ve deneyim zenginliği, yeni iş yapma metotları vb. eğitim sistemlerinin ana konularını oluşturacaktır…
İkincil sözel kültür aşamasının fırsatlarını kaçırmamak için gelişmeleri yakından izlemeliyiz… Geçmişin alışkanlıklarına, yerleşik doğrularına, kalıp düşüncelerine ve kör inançlarına saplanıp kalmamalıyız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar