İkinci tur ne getirir?
Yerli otomobil konusundaki fikirlerimi birçok kez yazdım ve eğer beni takip eden bir okursanız bu alana yapılacak yatırımların Türkiye’nin kısıtlı kaynaklarını boşa sarfetmek olduğunu düşündüğümü biliyorsunuzdur.
Bunun sebebi ise hakikaten kısıtlı olan kaynakların, bir imaj projesi yerine gerçekten katma değer yaratılabilecek alanlara kaydırılması tercihimden kaynaklanıyor.
Bakın bu tezimi destekleyen bir habere geri dönelim.
2011 yılında Japonya’da oluşan depremi belki hatırlarsanız. Dünya otomobil üretimine çok büyük darbe vurmuştu. Bu darbenin sebebi ise otomobil üretiminin adedi nedeniyle değildi. Depremin ardından tüm dünyada xirallic krizi başlamıştı.
Neydi bu xirallic?
Hepiniz biliyorsunuz ya da duymuşsunuzdur metalik renk otomobilde en çok talep edilen boya tercihidir.
Xirallic’te bu metalik boyanın ana maddesi. Japonya’da yaşanan depremin ardından bu maddeyi üreten Alman Merck’e ait fabrika hasar görmüştü.
Bu hasar sonrasında Amerika, Avrupa ve Japonya’daki fabrikalarda metalik boya sıkıntısı çıkmış ve üretim aksamıştı.
Firmalar ellerindeki stoklarla idare etmiş ama xirallic sıkıntısına karşı önlem almak için de üretim planlarını yeniden gözden geçirmek zorunda kalmıştı.
Bir süre sonra xirallic arzındaki sorun ortadan kalkmış ve dünya otomotivindeki sıkıntı aşılmıştı.
Yaklaşık altı yıl önce yaşanan bu hikayeyi neden yazdım. Hacim olarak bir kamyon malzemenin eksikliğinin dünya üretimine vurduğu darbeyi size aktarmak istedim. Zira bu hikayeden çıkartacak önemli bir ders olduğunu vurgulamak gerekiyor.
Kısıtlı kaynaklardan metazori bir şekilde otomobil üretmeye çalışmak yerine kaynaklarımızı xirallic etkisi yaratacak teknolojilere yöneltmek çok daha doğru olacaktır.
Biz patenti dışarıdan olan ürünleri satın alıp onlardan katma değeri düşük otomobil üreteceğimize, neden genel katma değeri yüksek ürünlerin imalatına yönelmiyoruz ki?
Zaten bir ya da birkaç babayiğit çıkıp otomobili üretsek bile bir marka yaratmış olamayacağız ki…
Onun yerine yıllık 50 milyon düzeyinde imalat yapan dünya devlerine yükte hafif pahada ağır imalat yapabilecek parça üretimine yönelmek çok daha etkili olacaktır.
Biz bir otomobil üretip araç başına örneğin bin dolar kazanırken, o araçta kullanılan bir yazılımın ya da mikroçipin üreticisi parça başına yaklaşık aynı parayı kazanıyor.
Kilo başına ihracat değerimizi artırmak istiyoruz. Buna kimse karşı çıkamaz, ama kilo başına gerçekleştirilen ihracatı otomotivde nihai ürün imalatıyla artıramayız.
O yüzden babayiğit arayışının yol yakınken, geleceğe yönelik teknolojilere yönelmesi gerekiyor. Babayiğit arayışının ikinci turunun otomobile değil, parça ve teknolojiye yönelik gerçekleşmesi gerekiyor.