İkinci Gıda Kongresi tablosu: Vazo önündeki civcivler, kazlar ve tiranla
Türkiye Gıda ve İçecek Sanayi Dernekleri Federasyonu (TGDF) tarafından düzenlenen 2. Gıda Kongresi geçtiğimiz hafta yapıldı. Kongre bakanlık, endüstri ve akademinin katılımıyla gerçekleştirildi. “Yüzüncü yıla on kala” sloganıyla düzenlenen toplantının genel amacı gıdada 2023 vizyonunun saptanması, güvenlilik ve sürdürülebilirlikti. Ancak konuşmaların içeriğinden çok, konuşmacıların seçimi ve sergiledikleri tavır kongrenin iyi niyetli hedeflerini gölgeler bir hal aldı. Bu satırları yazmamızın ana nedeni de ortaya çıkan “tablo”nun eleştirilmesidir. Öncelikle vurgulamamız gerekir ki, bakanlık kendini tarım ve gıda üretiminin “büyük patronu” daha doğrusu “tiranı” (siyasal gücü ele geçiren ve onu kötüye kullanan kimse) olarak görmekten vazgeçmek zorundadır. TGDF’nin bakanlık yetkililerini biraz nezaket ve biraz da mecburiyetten ötürü panellere başkan olarak seçmesi, onların bakandan çok bakancı, millete rağmen devletçi davranış biçiminin mazereti olamaz. Çoğu dinleyicinin iyi niyetli katkıları bu zihniyet yüzünden dile getirilme şansını bile bulamadı. Kongre sonrasında bana iletilen bir eleştiri “panelistler ve bakanlık yetkilileri dışında kalanların ‘vazo’ niyetine çağırılmış olduklarını” söylüyordu.
Bakanlık bizi civciv ya da kaz sanıyor: “Ne versen yerler, kolayca yolunurlar”
Nitekim bu durum bakanlığın bize bakış açısında da kendini ele verdi: “Biz tüketiciler bakanlık nezdinde yemlenmesi gereken civcivleriz, ne verseler onu yeriz”. Durum böyle olunca gıda güvenliği, ilaç artıkları ya da üretim yanlışlıkları Alo Gıda 174 gibi süslemelerle halledilmiş zannediliyor. Ne şiş yansın ne kebap usulü bu yaklaşım, bir yerde iki ton biberi ilaç kalıntısı gibi haklı gerekçelerle imha ettirirken, kongre gibi bir ortamda “yoğurdun ekşimeyebileceği ya da tavuğun 20 dakikada pişebileceği” savunusuyla, takva sahibi olduğu düşünülen dilleri bile “sürçtürüyor”. Bu olsa olsa saf bir iyi niyetin suiistimalidir, iç görümüz şükür bunu anlayabiliyor. Ama gıda güvenliğinin PepsiCo’ya, beslenme gereksiniminin de Nestle’ye anlattırılmasının açıklaması ne olabilir?
Velakin aynı zihniyet, doldurduğu makamın sonsuz olduğunu sanmak hatasına düşmüş olsa gerek, beri yanda gıda sanayicilerini de “yolunacak kazlar” olarak görmek hevesinde.Bunu dayattıkları “kare kod” uygulamasında da ibretle izliyoruz. “Her bir ürünün üzerine bir kod etiketi yapıştırılacak” diyor, kazıyınca içinden çıkacak numarayı mesajla yollayacaksınız, cevap o saniye telefonunuza düşüyor: “Bu içtiğim kola mı”, “Cevap veriyoruz, evet kola”, “Bu bira mı?” “Hiii, zinhar bira”. Otuz kuruşluk ürünün üzerine 60 kuruşlukkare kod, ihalesi bile çoktan yapılmış, kazlar da zaten vergi mükellefi. Neyse ki karşılarında en başta vurucu Laz timi var, Allah muhafaza; bakanlık haddini çok iyi bilmeli, valinin “gavat” gafı burada yemez.
TGDF’nin 2023 hedefleri 75 milyonun hakkının teslim edilmesiyle başlar
Paydaşların temel sorunu fermantasyon gibi doğa kurallarının ve dürüstlük gibi temel ilkelerin kazanç ve konum uğruna esnetilebileceğini sanmaları. Fay hattının kanunla taşınabileceğini zanneden zihniyet elbette yoğurdun da tebliğle değiştirilebileceğini düşünür. Bereket halkın hafızası çok taze ve kıllanma katsayısı zaten hep çok yüksek olduğundan yemiyor. Yemezler, çünkü bu ülke radyasyonlu çayın yine bir bakan tarafından aklandığı bin yıl geçse bile unutmayacak. Beri yandan “kanaat etmeyi zulüm sayan” bir kazanç hırsı, köylüsünün ezilmekte olduğunu da kolayca görmezden gelir. TGDF’nin 2023 hedeflerinin gerçekleşebilmesi, ezelden beri tabi olunan kaideler ve giderek “UHT sütten yoğurdun sünmesini çağrıştıran” ilkelerinden (dürüstlük, çalışkanlık, kanaat ve tevazu) ödün vermemesiyle birebir ilişkilidir. Bizim arama toplantısında hayaline kapıldığımız “bir milyar nüfusa erişebilme” ufku, önce 75 milyonun hakkının layıkıyla teslim edilmesiyle başlar.
Bu temenniler gerçekleşmezse ne olur, onu da söyleyelim. Yıkılmakta olan 600 küsur yıllık imparatorluğunun ardından “şak diye” cumhuriyet kurmayı başarmış bir millet, “gaflet, dalalet ve hatta hıyanet” içinde bulunan bürokratlarını ve endüstrilerini de kol kola girdikleri Batı akademisiyle birlikte bir hışım süpürmekle kalmaz, siler ve hatta yıkar. Malum Newton’un lafı, “hareketli bir cisim, üzerine net bir kuvvet etki etmedikçe hızını değiştirmeyecektir”, ama ters yönden gelen bir kuvvet cismin hareketini tamamen de bitirebilecektir.Nitekim Başbakan’ın açılışa gönderdiği kutlama telgrafı, maalesef hiçbir heyecan yaratmadı.