İki seçim arası Bologna
Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri hepimizi yordu. Cumhurbaşkanlığında iş ikinci tura kaldı.
Seçimden bir gün sonra, İtalya’nın kızıl şehir olarak adlandırılan Bologna’da aldık soluğu. Tiramisu tatlısı ile şehirden adını alan bolonez sosu ve makarnaların memleketi.
Şehir turuncu, kahverengi arası bir rengin hakimiyetinde. Onun için kızıl şehir deniliyor. Ortasında yer alan büyük meydana kapılarını açan San Petronio Kilisesi’nin klasik tuğlalardan yapılmış duvarlarının tüm şehre ilham vermesiyle bu renge bürünmüş.
Avrupa’nın ilk üniversitesi Bologna’da açılmış. Tarihte şehir kuleleriyle ünlüymüş. Orta Çağ’da kuleler, soylu ailelerin gücünü ve servetini gösterme biçimi olmuş. O dönemde yüzlerce kule varmış şehirde. Sadece eğik ikiz kuleler olarak da bilinen Garisenda ve Asinelli kuleleri kalmış günümüze.
Biz de çıkılmasına izin verilen 97,5 metrelik Asinelli Kulesine çıktık. Şehri kuşbakışı seyrettik. Tarihi şehir binlerce yıldır hiç değişmemiş. Oysa ikinci dünya savaşında büyük yıkım görmüş. Savaş sonrası aslına uygun onarmışlar. Şehrin tarihi silüetinin ardındaki son çemberde çevre yolu ve modern şehir yer alıyor. Orada bile genelde kızıl renk tercih edilmiş.
İstanbul’da Suriçi, Tarihi Yarımada, Beyoğlu ve Boğaziçi’nin hiç bozulmadan korunduğunu hayal ettim. Nasıl muhteşem olurdu. Hele bir de nüfusunu on milyonun altında tutabilseydik. Neyse…
İtalya bir Akdeniz ülkesi olmakla birlikte Bologna kuzeyde, daha Avrupalı bir şehir. Kurallar, düzen, sakinlik hakim. Korna sesi duymak imkansız. Çok fazla taksi kullandık. Taksi sırası çok düzenli ve taksiler müşteri tercihi yapmıyorlar. Çevre yolu hariç yollar dar ama herkes kurallara uyunca trafik sorunu da yok. İstanbul’un taksicilerini hatırladım. Hele sürekli korna ile yol almayı marifet sayan dolmuşlarını.
Üniversiteyi Ankara’da okudum. Seksenli yılların sonları. Okula veya işe gitmek için genelde dolmuş kullanırdık. Dolmuşlar durak dışı yolcu almaz ve indirmezlerdi. Duraklarda sıra olunur ve herkes kurallara uyardı. Doksanlı yılların başlarında, Hesap Uzmanı olup İstanbul’a geldiğimde buradaki dolmuş hatları da benzer bir düzen içindeydi.
Küresel Evcil Hayvan Maması Pazarı ve Trendler
Bologna’ya aslında evcil hayvan ürünlerinin tanıtıldığı “ZooMart Fuarı” için gitmiştim. Pandemi koşulları evcil hayvan sahipliğini artırmış. Böyle olunca başta mama olmak üzere evcil hayvanlar için gerekli birçok ürüne talep artmış.
“Uluslararası Hayvan Yemi ve Katkıları Dergisi’nin son sayısından küresel evcil hayvan maması pazarının 2021 yılında 100 milyar dolara yaklaştığını, 2021-2028 yılları arasında %4,96’lık bir birleşik yıllık büyüme ile 137 milyar dolara ulaşacağını öğreniyoruz. İnanılmaz bir rakam.
Avrupa Evcil Hayvan Yemi Endüstrisi Federasyonu’nun 2021 yılı raporuna göre Avrupa’da 88 milyon ev bir evcil hayvana sahip. Bu sayının tüm evlere oranı %38. Evcil kedi ve köpek hayvanları açısından bu oran Türkiye’de sadece %5. Haliyle Türkiye büyük bir potansiyele sahip. Bu rakamlardan yola çıkarak Türkiye bu sektörde bir üretim üssü olabilir. Hem iç pazar büyümeye çok elverişli hem de ihracat olanakları çok fazla.
İstanbul’a dönüşte havaalanında, her ne kadar kontrol eden bir görevli olsa da taksi sırası oldukça düzenliydi. Bindiğimiz taksinin şoförü bize nereye gideceğimizi sormadı. Sevindim.
Sonraki gün dolmuşların korna sesleriyle İstanbul’a geldiğimi anladım. Bunlardan birine niçin kornaya basıyorsun deme gafletinde bulundum. Şoförün “Ben korna çalmayınca trafik açılmaz. Hem senin işin gücün yok mu kardeşim?” cevabıyla kendime geldim. Memleketim benim…