İki mühendisten iki görüş
Üyesi olmaktan onur duyduğum Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi'nin cumartesi ve pazar günü gerçekleşen seçimli genel kuruluna katılmıştım. Türkiye genelinde odaya kayıtlı 108 bin meslektaşımız bulunuyor. Bunun yaklaşık 29 bini ise İstanbul şubesinde kayıtlı. Uzun zamandır göremediğim arkadaşları görmenin sevincini yaşamak, genç meslektaşlarımın kongre heyecanına tanık olmak gerçekten çok hoştu...
Geçmiş yıllarda şube başkanlığı yapan arkadaşlarımızdan Üzeyir Uludağ, İlter Çelik, Zeki Arslan ve meslekte duayen olarak kabul edilen Yavuz Bayülken ile ülkemiz sanayisi, ekonomisi ve mesleğimizin genel sorunlarını konuşma olanağını buldum. Özellikle Üzeyir Uludağ ile sanayide iş gücü ve mühendisler, duayen dostum Yavuz Bayülken ile Ar-Ge ve inovasyon konulu sohbetimizin bir bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Sanayide iş gücü ve mühendislerin istihdamına ilişkin Üzeyir bey şunları söylüyordu: “Sanayide iş gücü, yüksek teknoloji ve orta-yüksek teknoloji uygulamaları ve yatırımları arttıkça nitelikli ve kalifiye bir istihdama dönüşmektedir. Aynı zamanda sanayinin otomatizasyonu ve robot teknolojisine yönelen sektörler ile iş gücü maliyetleri ve niceliğinde de düşme eğilimi baş göstermekte. Buna karşılık çalışan başına düşen katma değer artmakta. Türkiye’de istihdamın yapısı incelendiğinde, sanayi sektörü toplam istihdamdan giderek daha az pay almakta. 1990’larda toplam istihdamın yüzde 20’si sanayide çalışırken, 2016’da bu oran yüzde 15.2’ye geriledi.
Burada teknolojik gelişmenin yerine taşeron çalıştırma ve fason imalat söz konusu olmakta, bazı alt sanayi sektörleri de giderek ithalata yönelmektedir. Buna paralel olarak iş gücü maliyetleri de azalmaktadır.
Örneğin; makina imalat alt sektöründe çalışan başına ücret endeksi ele alındığında 1996 yılından 2015 yılına kadar olan dönemde ortalama yıllık ücret artışı yüzde 3.5 olmuştur. Bu tablo önemli bir gelir dağılımı sorunu yaratmaktadır. Sanayideki mühendis sayısına bakıldığında 2016 yılı itibariyle, toplam istihdamın yüzde 2.3’ü mühendis olmakta, düz kalifiye olmayan işçi sayısı ise yüzde 68’i bulmakta. Ücretler söz konusu olduğunda ise, bölgelere göre değişmekle birlikte, 4 bin TL’ye kadar ücret alan mühendislerin oranı, toplam mühendislerin yüzde 72.2’dir. İmalat sanayiinde en düşük ücretler, tekstil ve giyim sanayiinde görülmekte.” Üzeyir beyin meslektaşlarımızın istihdamına ilişkin görüşleri özetle bunlardı...
Meslekte duayenlerimizden, Makine Mühendisleri Odası'nın belirli dönemlerde yayınladığı sanayileşme raporlarında ağırlıklı olarak Ar-Ge ve inovasyon, teknolojiye dayalı yatırımlar ve katma değer yaratılması gibi çalışmalarda emeği geçen arkadaşlarımızdan Yavuz Bayülken ise bu alanda şunları anlattı;
”İmalat sanayinde gelişmeyi belirleyen en önemli göstergelerden üç kriteri; sabit yatırım yoğunluğu, GSMH içindeki Ar-Ge oranı ve teknoloji düzeyine göre katma değer ele alındığında yüksek teknolojinin katma değer içindeki payıdır. Bu göstergelere göre imalat sanayinin hangi aşamada olduğu, gelişmiş sanayi ülkeleri ile kıyaslandığında nerede bulunduğu belirlenebilmekte. İmalat sanayinde; sabit sermaye yatırımlarının toplam içindeki payı 1970 yılında yüzde 32.7'yi bulurken ve yatırım yoğunluğu yüzde 47.6 iken, 2016 yılında sırasıyla yüzde 21.4 ve yüzde 13.4 olmuştur.
Bu düşüş sanayiden giderek sanayileşmeme olgusunu ortaya çıkarmaktadır. Bu değerleri gelişmiş ülkelerle kıyasladığımızda düşük oranlarda bir sanayi yatırımı söz konusu olmaktadır.
Ar-Ge ve inovasyon imalat sanayi için vazgeçilmez araştırma harcamalarını ve istihdam düzeyini zorunlu kılmaktadır. 2016 yılı verilerine göre imalat sanayinde Ar-Ge'nin GSMH içindeki payı yüzde 1.2. Bu pay İsveç'te yüzde 3.8, Güney Kore'de yüzde 3.1, Çin'de yüzde 4.1 ve Japonya'da yüzde 3.3 değerlerine ulaşmakta. Ar-Ge merkezlerinin teşvikinin bu payı fazla yükseltemediği açık. TÜBİTAK ve üniversiteler daha organize çalışmadığı ve fonları doğru kullanmadığı sürece artması da mümkün görünmemektedir.
İmalat sanayinde teknoloji düzeyine göre yaratılan katma değer ele alındığında; 2016 yılı için ülkemizde yüksek teknoloji katma değeri toplam yaratılan katma değerin yüzde 7.7'si.
Düşük teknoloji için toplamdan yüzde 30.1 ve orta-düşük yüzde 27.4 pay almaktadır.
Bu değerler Güney Kore'de sırasıyla yüzde 23.4, yüzde 8 ve yüzde 33.1 olmaktadır. Pek çok gelişmiş ülkede de benzeri rakamlar ortaya çıkmaktadır.” Değerli dostum Yavuz Bayülken’nin Ar-Ge, inovasyon ve katmadeğerli üretime ilişkin anlattıkları da özetle bunlardı..
Mesleğinde 45 yılı geride bırakan biri olarak, meslek onurunu koruyarak, ülkemizin sanayileşmesi ve meslektaşlarımızın sorunlarına çözüm bulma adına yönetimlerde başkanlık yapmış ve kurullarda görev üstlenmiş dostlarımızla birlikte olmak inanın müthiş bir duyguydu..