İki kıtada borç krizi bizi nasıl etkiler
Hem Amerika hem Avrupa'da borç krizlerine çözüm aranıyor. Ekonomi yönetimimiz ise bu uluslar arası gelişmeler nedeniyle tüketicilere "daha az harcama", iş dünyasına "Temkinli davranma" uyarısında bulunuyorlar. Doğaldır ki bunun üçüncü adımı seçim öncesi vaatlerinin de Hükümet tarafından gözden geçirilmesi gereğini ortaya çıkaracaktır. İki kıtadaki borç krizinin bizi nasıl etkileyeceği ve alınacak önlemlerin tartışılıyor olması olumlu bir gelişmedir.
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli'nin "Olumsuz senaryolara hazır olalım. Tedbirli olalım, harcamaları kısalım" uyarıları iki farklı değerlendirmeye yol açtı. Bazı işadamları ve ekonomistler bunun olumsuz gelişmelere yol açabileceğini, bir anlamda "Ayağımıza kurşun sıkmak" anlamına geleceğini öne sürerlerken, bazıları ise bunun tam tersine uyarıların yerinde olduğunu öne sürüyorlar. İki kıtada özellikle Avrupa'daki olumsuz gelişmenin ihracatımızı olumsuz etkileyeceği görüşünde olanların yanı sıra, bunun asıl Uzakdoğu'yu olumsuz etkilerken, kısa vadeli seri üretim gerçekleştiren Türk tekstilcileri gibi sektörleri geçen krizde olduğu gibi olumlu etkileyeceğini öne sürerlerde var. Görüldüğü gibi bu kez Ekonomi yönetimi uyarıda bulurken iş dünyasının bir bölümü bunu Türkiye için abartılı bulurken, bir bölümü ise yerinde ve olumlu olarak değerlendiriyor.
Peki, olayı nasıl değerlendirmek gerekir?
İki kıtada Amerika ve Avrupa'da borç krizinin çözümü için çalışmalar yapılıyor. Amerikan yönetimi 14.3 trilyon dolarlık borçlanma limitini 2.4 trilyon daha artırmak için 2 Ağustos tarihine kadar Kongreden izin alınmasını bekliyor. Türkiye elinde çok az tahvil tutarak ABD'ye borç veren ülkelerden biri. Biz, 37 milyar dolarlık ABD tahvili tutuyoruz. Çin'in elinde 1.1 trilyonun üzerinde, Japonya'da 906 milyar dolar ve İngiltere'de 333 milyar dolar Amerika tahvili var. Bu alanda Türkiye'nin önemli riski söz konusu değil. Türkiye ihracatı içinde de Amerika'nın payı yüzde 3.5. O alanda da yüksek riskimiz söz konusu değil. Yani iki kıtadan Amerika'nın borç sorunu bizi doğrudan değil global ekonomide yaratacağı olumsuzluk nedeniyle etkileyebilir.
Diğer Kıta Avrupa'daki borç krizi ise bizi daha doğrudan etkileyebilecek özellik taşıyor. Çünkü bizim ihracatımızın yüzde 50'si AB üyesi ülkelere. Avrupa'da kriz daralmaya neden olursa bu bizi doğrudan etkiyecektir. İhracatımız birçok alanda daralabilecek, bu da üretim ve istihdam azalmasına yol açabilecek, büyümeyi de olumsuz etkileyecektir. Ama önceki gün gördüğümüz kadarıyla Fransa ve Almanya'nın Yunanistan'a ikinci yardım destek paketi konusunda anlaşarak AB Konsey Başkanı Van Ramduy'un yaptığı dünkü olağanüstü toplantıya sundukları seçeneklerin kabul edilmesi kriz söylemini bugün için geriye itecektir. Bu da bizim Avrupa ilişkimiz açısından olumlu sonuç verecektir.
Ancak, Babacan ve Gedikli'nin uyarıları bir yandan geçen krizdekinin tam aksine bu kez farklı bir değerlendirmeyle Ekonomi Yönetiminin "önceden uyarı" yolunu seçtiklerini gösteriyor. Buna yaşamakta olduğumuz Cari açık sorunu, iç tüketimin hızı neden oluyor.
Eğer Avrupa ve ABD'deki gelişmeler uluslar arası bir krize neden olursa, bu bizim ihracatımızı azaltacak, üretimimizi ve istihdamımızı olumsuz etkileyip, büyümemizde hızlı frene neden olarak olumsuz sonuç verebilecektir. Buna karşılık döviz fiyatları yükselir, ithalat pahalılaşırken her kriz döneminde olduğu gibi piyasada soğumaya, büyümenin frenlenmesiyle cari açığın aşağıya çekilmesi sonucunu getirerek bu alanda da ekonomimize olumlu etki yapacaktır.
Babacan ve Gedikli'nin uyarılarını olumlu karşılar ve iş dünyası yatırımlarına ve sıradan vatandaşlar tüketimlerine dikkat ederlerken, Hükümetin de seçim öncesi ortaya koyduğu çok yönlü yatırımları konusunu yeniden gözden geçirmesi ve önemli bölümünü ertelemesi gerekecektir. Ayrıca, Avrupa'da kaybedilen pazarı başka alanlarda kazanma çalışmaları yapılması gerekecektir. Bu dönemde özellikle mikro reformların sürekli kılınması önem taşıyacaktır.