İki kadim uygarlık ve iki kriz
Geride bıraktığımız iki hafta boyunca yoğun bir şekilde Çin ve Yunanistan’da olanlar tartışıldı. Öncelikle her ikisi de geliyor diyen bu krizlerin tam olarak anlaşılması gerektiğini düşünüyorum. Euro bölgesinin bir “Yunanistan” sorunu yok, bir “Euro” sorunu var. İtalya’nın 2000 yılından bu güne sıfır büyüme gösterdiği, Yunanistan’ın reel olarak yüzde 27 daraldığı bir ortamda Almanya mayıs ayında 22.8 milyar euro ticaret fazlası vererek rekor kırdı. Kriz öncesinde İspanya’nın bütçe fazlası Almanya’dan çok daha yüksekti. Bugün ise ülke yüzde 22.50 (bu genel oran gençler arası işsizlik çok daha yüksek) işsizlik oranı ile mücadele ederken Almanya’da bu oran yüzde 6.4 ile yine rekor düşük seviyede. Daha önceki yazılarımda da çok değindiğim için bu kez sadece ana fikri tekrar paylaşacağım.
Transfer mekanizmalarının çalışmadığı, çeşitli nedenlerle iş gücünün gerçek anlamda serbest hareket edemediği, mali bir düzenleyici otorite olmadığı için Euro bölgesi pratikte teoride olduğu gibi davran(a)mıyor. Almanya’nın büyüme modeli sorunlu olduğundan diğer ülkelerin dengelenmesini engelliyor. Hepimiz biliyoruz ki Avrupa Birliği’nin temelinde Fransa ve Almanya’nın ekonomik çıkarlarını ortak hale getirerek savaşları engellemek yatıyor. Euro vakti geldiği için değil bu amaca ulaşmak için empoze edilmiş bir para birimi. Ve şayet sorunu Yunanlıların “tembelliği” veya Yunan siyasetinin “çürümüşlüğü” ile sınırlı sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz. Sorun çok daha büyük ve Yunanistan konusu bu pazar çözülse bile ana problem devam edecek. Bu nedenle 1-2 yıl içinde paritenin 0.80’lere gerilemesini bekliyorum. Pazar günü olası bir mutlu sonda bile Yunan bankalarının yeniden sermayelendirilmesi kaçınılmaz bir gelişme olacak gibi. Bu konuyu, yani Yunanistan kreditörler ile anlaşamazsa yaşanacakları daha sonra paylaşacağım. Çin’de endekslerin yaşanan çöküş ise diğer bir önemli gelişme. Özellikle endüstriyel emtialar ve AUD gibi Çin ekonomisi ile doğrudan ilişkili para birimlerini de etkilediği göz önüne alınırsa. Son dönemlerde küçük yatırımcıların, üstelik de kredi kullanarak, yoğun bir şekilde Çin borsasına girdiğini biliyoruz.
Ve hatta Çin hükümetinin de dolaylı yönden bu gelişmeyi teşvik edip desteklediğini de. Çeşitli çalışmalar şu anda hane halkının finansal servetinin 20%sinin hisselerde olduğunu gösteriyor. Çok dikkat çekici bir yükselişten sonra, ki endekslerin MSCI’ya dahil edilmesi beklentisinden faiz indirimlerine kadar pek çok neden öne sürülebilir, aynı sertlikte bir geri dönüş söz konusu.
Kişisel görüşüm kısa bir tepkiden sonra Shanghai Composite endeksinin 3000 seviyesinin de altına geleceği. Ancak global anlamda asıl dikkat edilmesi gereken endeks Hang Seng. Zira Hong Kong finansal anlamda çok daha liberal ve global piyasalara entegre. Ancak Çin borsası asıl sorunu gözden uzak tutuyor. Yıllardır Çin’in kaçınılmaz bir şekilde yavaşlayacağını paylaşıyorum. Şu anda görülen yüzde 7’lik büyüme bile sürdürülebilir değil ve sürdürülmemesi daha doğru. Büyüme hızı yüzde 4-5 seviyesine kadar düşecek. Ancak hükümetin tüm reformlara rağmen dönem dönem paniğe kapılarak hatalı adımlar attığını ve kredi balonunu şişirmeye devam ettiğini görüyoruz. Bu balon patladığında hisse balonu oyuncak gibi görünebilir.