İhracatta İletişim
Ne söylediğinizin hiç önemi yok, muhatabınız ne anlıyor ona bakın…
Uluslararası ticaret kültürü ile ilgi konuşmalarımda, seminerlerimde, panellerde ve özellikle derslerde, kısacası her ortamda dile getirdiğim bir ifadedir bu. Hatta derslerde, katılımcılarla birlikte küçük bir oyun oynar ve bu deyişin canlı ortama taşınmasını sağlarım. Bu da hepimizin küçüklüğümüzde oynadığı, kulaktan kulağa veya telefonculuk dediğimiz oyun. Katılımcılardan yedi, sekiz kadarını bir araya getirip bir sıra yaparız. Kural şu; en başta duran, kulağına fısıldanan cümleyi, yanındakinin kulağına fısıldayacak ve diğeri de aynı şekilde bunu diğer yanındakine fısıldayacak.
Tahmin edeceğiniz gibi en sonda duran kişi, kendisine aktarılan en son cümleyi yüksek sesle söylediğinde, katılımcıların kahkahaları ortamı şenlendiriyor. Hele sondan geriye doğru giderek, sıradaki her kişinin bir diğerine ne aktardığını ve onun diğerine bunu nasıl ilettiğini duymak, ortamı gerçek bir kahkaha tufanına çeviriyor.
1960'lı yılların çok meşhur olan ve sonradan yine piyasaya sürülen bir şarkısı vardır " Oh Lord, please don't let me be misunderstood." Türkçemize "Tanrım beni yanlış anlaşılmaktan esirge" diye aktarabileceğimiz bir ifade bu. O yıllarda müziğinin cazibesinden öte pek de başka bir anlam taşımayan bu başlık yıllar sonra, hayata farklı açılardan bakmaya başlayınca, daha anlamlı gelmeye başladı.
Moskova ile ilgili yazdığım yazıya ilişkin bazı okur dostlarımızın yorumları doğru iletişimin gerçek gücünü vurguluyordu. Uluslararası pazarlarda çalışırken önümüze çıkan en önemli engel de doğru iletişim kurabilmek endişesi. Çünkü genellikle her iki taraf da kendi dilleri olmayan bir yabancı dil kullanarak iletişim kurmaya çalışıyor. İhracatçının ve ithalatçının, iletişim kurmaya çalıştıkları dili ne seviyede bildikleri, iletişim denkleminin en önemli bilinmeyeni. Hele bir de alıcınız, konusunu derinlemesine bilmeyen bir kişi ise, eskilerin dediği gibi "yandı gülüm keten helva." Böylesi bir durumda yanlış anlaşılmak işten bile değil. Diyeceksiniz ki " biz kendi halinde bir KOBİ olarak, İngilizce bilen elemanı bile zor buluyoruz, kaldı ki hedef pazar dilini bileni bulabilelim."
Doğru söze ne denir? Hele Anadolu Kaplanı olmaya çalışan dostlarımız, bu konuda daha da sıkıntılılar. Ancak, anlattığımız küçük oyunu lütfen akılda tutalım ve bizim anlattıklarımızdan ziyade, müşterinin ne anladığına odaklanalım. Zira müşterinin anladığı kadarıyla pazarlama yapabiliyoruz gerçeğinden uzak kalırsak, kendimizi büyük bir kalabalığın içerisinde yalnız kalmış gibi görebiliriz. Başka bir deyişle, satılacak ürünlerimiz elimizde, hareketli bir pazarın ortasında alıcısız kalabiliriz.
Sorunu anladık da çözüm önerisi yok mu derseniz var tabii ki! Tüm dertlerinizi toptan çözmese de yardımcı olabilecek çözüm, internet sitenizin hedef pazarınızın dilinde hazırlanmasıdır. Hiç olmazsa kendinizi doğru ve müşterinizin dilinde anlatabileceğiniz bir çözümdür bu. Yalnız burada bir uyarıda bulunmak istiyorum; özellikle piyasada okuması yazması az bilinen Rusça, Arapça v.b. dillerde yapılan tercümelerin bir kısmı ehil ellerden çıkmadığında kötü oluyor. Özellikle bu dillerde ve herhangi bir dilde tercüme yapıldığında imkânınız varsa, bilen birisinden veya daha da iyisi bu dili konuşan müşterilerinizden, siteye bakarak tercümenin kalitesini değerlendirmelerini isteyin.
Öte yandan seyahate gittiğiniz zaman, müşterilerinizle iletişim kurma konusunda şüpheleriniz varsa, özellikle ticaret müşavirliklerinden tavsiye alarak, yanınıza mutlaka tercüman alın. Görüşmelere başlamadan da bu tercümanı, kendi konunuzda bir miktar bilgilendirin. Daha önceleri de yazdığımız gibi tercümanlar, sizin konunuzu kendi dillerinde bile bilmeyebilirler. Böyle bir durumda, görüşmeleriniz anlamsızlıklarla dolu olacağından, olumlu sonuçlar beklemek hayal olacaktır.
Sözünü öyle bir izah et ki havas da avam da istifade etsin.
Herkesin aklının ereceği, fikrinin anlayacağı bir tarzda anlat. (Hz. Mevlana)