İhracatta bitmeyen yolun haritası

Fikret ÇENGEL
Fikret ÇENGEL Bir Dünya Ekonomi [email protected]

Geçtiğimiz günlerde önemli bir sektörün temsilcisine ait şöyle bir cümle gözüme çarptı: Markalaşmaya daha fazla emek harcamalı, markalı ihracat için yeni yol haritaları belirlemeliyiz.

Temelde çok doğru bir cümle. Aynı zamanda ihracatçı birlik başkanı olan temsilci cümlelerinde ihracatta yaşanan daralmanın çözümü için de kamuyu işaret etti. Kabaca bizi fonlamaya devam edin böylece rekabet edebilelim, bu arada markalaşmak için de yol haritası belirleyelim. Gazeteci olarak yıllardır sektör toplantılarını takip ediyorum, geleneksel yapılan tüm buluşmalarda konuşma metni aşağı yukarı aynıdır. Bu başkana özel değil durum, bütün temsilciler, birbirini takip eden yıllarda çok benzer bir metin hazırlar. Nüanslar değişir, krizin adı, bölgenin yeri gibi. Buradan da anlıyoruz ki, değişen hiçbir şey yok.

50 yıllık patinaj

Son 50 yılın ihracatını değerlendirirken miktarı değil ama niteliğine bakarsak yüzdelik olarak değil ileri, geriye gittiğimizi de görüyoruz. Yani Türkiye’nin toplam verimliliği yani bir araya getirdiğiniz sermayeden ne kadar ürün çıkartabildiğimizle ölçülen verimlilik zaman içinde geriye doğru bir patinaj yapmış.

50 yıl önce Türkiye; Kore, Polonya ve Çin gibi ülkelerle toplam verimlilikte aynı seviyelerde bulunurken, bugün hem toplam verimlilik hem ihracat birim değeri hem de toplam ihracattaki teknoloji payı dikkate alındığında bugün gelişmekte olan ülkeler sıralamasında en gerilerde kendimize yer buluyoruz. Miktarın ve ihracat büyüklüğünden muaf tutarsak, ucuz olmamızın dışında katettiğimiz bir mesafe olmadı.

Yüksek teknolojide emekliyoruz Türkiye’nin yüksek teknoloji ihracatının toplam ihracattaki payı sadece yüzde üç. Yani 260 milyar dolar ihracat gerçekleştirdiğimizde yüksek teknoloji ihracatı payı yaklaşık 7,5 milyar dolar. Bu oran Vietnam’da yüzde 39, Malezya’da yüzde 37, Güney Kore’de yüzde 33 ve Bangladeş’te yüzde 30 seviyelerinde. 

Küresel ticaretten aldığımız payı arttıramıyoruz, kilo değerini arttıramıyoruz, verimlilik patinaj yapıyor. Çünkü gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde GSMH içindeki markalaşma ve ARGE payı en az yüzde 5 seviyesindeyken Türkiye’nin bu harcamaları için ayırdığı pay sadece yüzde bir. Benzer bir durum fikri mülkiyet hakları ve patent haklarında da görüyoruz.

Kamunun bu oranları artırmak ve ihracatı geliştirmek için 20 yıldır yaptığı fonlama da markalaşma ve ARGE’ye değil ucuz ihracatın finansmanına kullanıldı.

Bir ülkenin dış ticaret yapması onun aslında ne kadar kaliteli, dışarıdan talep görecek bir ürün satmasıyla alakalı bir şeydir. Eğer sizin dışarıdan talep görecek yüksek kalitede ya da yüksek katma değerde bir ürününüz yoksa bu sefer onu satabilmek için fiyat kırmak zorunda kalıyorsunuz. Eğer kaliteli, yüksek teknolojiye sahip bir ürününüz olsa siz fiyatını yüksek tutsanız dahi dışarıdan çok ciddi talep görürsünüz.

Biz zaten düşük katma değer olan ürünlerimizi dışarıya nasıl satabiliriz onu tartışıyoruz. O zaman ne oluyor?

Zaten kâr marjlarımız çok düşük. Siz onu ucuzlatırsanız dışarıya zararına satıyorsunuz. Bunun maliyetini de vergi mükellefleri ödüyor, çünkü birilerinin ödemesi gerekiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
3 bin üretici kurtulur 22 Ağustos 2024
Nefesimiz 2025’e yetmez 04 Temmuz 2024