İhracatın arttırılması üzerine (4)
Bu sohbetimizde, biraz da kendi ihracatçı penceremizden yurt dışına göz attığımızda, nelere bakmamız gerektiğini biraz konuşalım istedim.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından düzenli olarak yapılan “İhracatçı Eğilim Anketi“ mevcut sonuçları ve beklentileri sergilemesi açısından önemli. Geçtiğimiz günlerde TİM Başkanı Sayın Mehmet Büyükekşi tarafından açıklanan anket içerisindeki yeni Pazar ve yeni müşteri detaylarına bakalım istedik.
Dokunmak istediğimiz nokta, ihracatın arttırılmasının ana unsuru olan “Yeni Pazar ve Yeni Müşteri” kavramları. Bu açıdan baktığımızda, eğilim anketinde “Dünya ticaretindeki daralmaya rağmen 2. çeyrekte mevcut pazarlarda yeni müşteri bulan ihracatçıların oranı yüzde 57.7 olarak gerçekleşti. Yüzde 38'i mevcut pazarda müşteri kaybetti. Yüzde 16'sı tamamen bazı mevcut pazarlarını kaybetti” açıklaması dikkatimizi çekiyor. Kaybedenlerle kazananları karşılaştırdığımızda elimizde kalan artı %3.7 ki memnun olmamak mümkün değil. Atalarımız ne demiş “Damlaya damlaya göl olur.” Zira eğilim anketinin bize daha çekici gelen bir yönü var ki o da “İlk çeyrekte yüzde 39 olan yeni pazarlara giren firmaların oranı ikinci çeyrekte yüzde 41'e yükseldi ” ifadesidir ki bu da artı %2 yapıyor.
İhracatımızın yarısı kadar bir kısmını Avrupa Birliği (AB) pazarına ve onun da yarısı gibi bir miktarını Almanya’ya yapıyor olmamız nedeniyle, ihracatçılarımızın yeni pazarları devreye almasını işaret eden bu gelişmeler, “Yumurtaları aynı sepete koymamak” açısından bir hayli önemli. Yeni pazarların devreye alınması güzel amma bu pazarlar da eski pazarlarımızın çoğu gibi, müşterilerin bize gelmesi ile ortaya çıkıyorsa, iş o zaman pek iç açıcı olmuyor. Her ortamda dile getirdiğimiz gibi, bugün bizi bulup gelen, yarın işine daha çok gelen başka birini bulup gidebilecektir. Bu olasılık bizim kendi bulduğumuz müşterilerde yok mudur? Elbette vardır, olacaktır amma ve lâkin kendi gelen müşterinin kaçma olasılığından her zaman daha düşük olacaktır.
Bu pencereden baktığımızda, yeni pazarları devreye almadan önce neler yapsak da ayağımızı sağlam taşa bassak diye sormak gerekiyor. Geçen hafta yaptığımız bir çalışmayı örnek olarak aktarmak isterim. Bir dostumuz, biraz keyfe keder diyebileceğimiz, dekorasyon unsuru denilebilecek bir malzeme için ihracat pazarı araştırmak istiyordu. Doğal olarak, kişi başına milli geliri yüksek ülkeleri hedeflemeye çalışmıştı. Hedeflediği ülkelerden birinin kişi başına milli gelir seviyesi 20 bin ABD Doları'na yakın olmasına rağmen, bizden kırmızı kart görünce, şaşırarak “Neden bu ülkenin üstünü çizdiniz “ diye sormuştu.
Nedeni, tek bir göstergeye bakarak karar verilmiş olması ve diğer, “Hedef Pazar Belirleme” kıstaslarının göz ardı edilmiş olmasıydı. Zira üzerini çizdiğimiz ülkenin, kişi başına düşen milli gelir seviyesinin 20 bin ABD Doları'na yakın olmasına karşın, yoksulluk sınırının altında yaşayan kişilerin sayısının, o ülkenin toplam nüfusunun %30’undan fazla olmasıydı. Ülkede servet var amma ülkeye yayılmamış ve toplumun az bir kısmı tarafından kontrol ediliyor. Bu da bizim dostumuzun pazarının pek de geniş olamayacağını vurguluyordu.
Veri internette bol amma bize ne yararı var, onu bulmak için “Eğitim Şart”