İhracatın artırılması üzerine... (3)

Şefik ERGÖNÜL
Şefik ERGÖNÜL İHRACAT SOHBETLERİ [email protected]

Seçimin hemen sonrasında 23 Haziran 2015 tarihli “İhracat, Siyaset, Küresel Ticaret“ başlıklı sohbetimizi sonlandırırken “... gelin varın biz işimize bakalım da alım için elini cebine atmış ithalatçıları başkalarına kaptırmayalım” demiştik. 

Buradan hareketle, farklı bir noktaya bakarak yorum yapmak istiyoruz. 

İş hayatının nabzını tutan bazı göstergelere baktığımızda, en ilgimizi çekenlerden birisi de çalışan arayan kuruluşların verdiği eleman ilanları oldu. Gelen e-posta bildirimleri arasından baktığımız ve kariyer.net tarafından yapılan bazı hesaplamalara yer veren iletideki verileri paylaşmak isterim. İletide yer alan verilere göre, temmuz ayı yeni iş ilanları, haziran ayına göre %9 azalmış ve 2014’ün aynı ayına göre de % 5.5 azalma görülmüş. Bu azalmanın nedenleri de tatil mevsimi olduğu kadar siyasete bağlanmış. 

Siyaseten hareket edenlerin, futbol kulübü yöneticileri gibi “Maçı kazanmak“ düşüncesi dışında bir fikir taşımadıkları endişesi ile içerisinde bulunulan durumdan çıkmanın tam anlamıyla mümkün olmadığını düşünüyoruz. Ancak burada bir nefes alıp, “Siyasetçiler gider gelir amma şirketlerimiz kalıcıdır“ demek ihtiyacını duyuyoruz. Siyasete bağlı olarak ertelediğimiz her işin, gerçekten siyasete bağlı olup olmadığının düşünülmesi gerektiğini vurgulamak isteriz. Özellikle, ister eleman alımı olsun, ister yeni bir pazara çıkmak ve isterse fuara katılmak olsun, ihracat konularının ertelenmemesi gerektiğini düşünenlerdeniz. Zira, ihracat yapmanın, elimizdeki yumurtaların bir kısmını, çalkantıların az olduğu veya hiç olmadığı başka bir sepete koymak olduğunu her ihracatçı çok iyi bilmektedir. Siyasetin yarattığı gerginliğin ihracatçıya faydası, artan döviz kurları nedeniyle ellerine geçecek olan kâr artışıdır. Bu fikre karşı çıkan bazı ihracatçı dostlarımız “Beyefendi, kur artışı iyi de alıcılar da bunu izleyerek bizden indirim talep ediyorlar“ diye yakınıyorlar. Doğrudur, bu birçok sektörde, özellikle Batılı alıcıların izlemeye ve ihracatçılarımız üzerinde baskı kurmaya çalıştığı bir politika. Bunun çaresi yok mu, elbette var. Bizdeki kur artışları kadar, düşüşlerinin ve ayrıca çapraz kurlardaki artı veya eksi yöndeki değişmelerin ve hatta hammadde fiyatlarındaki yukarı veya aşağı yöndeki oynamaların dikkate alındığı bir sözleşmenin en baştan yapılması, bu işin çaresidir. Sonuç, “Kazan – kazan” olacaktır. 

Maalesef burada, kapısına gelen ihracat alıcısını kaçırma endişesi ile hareket eden azımsanmayacak sayıdaki üreticimizin, değil anlaşma yapmak, alıcının olumsuz olabilecek önerilerine karşı çıkmayı bile göz ardı ettiklerini görüyoruz. Oysa ki işin en başında yapılması gereken detaylı bir sözleşme, özellikle uzun sürebilecek ihracat bağlantılarında, hem alıcının hem de satıcının haklarını ve sorumluluklarını güvence altına alacaktır. 

İhracatlarımızı güvenli bir biçimde arttırmak ve ihracat pazarlarında kalıcılık sağlamak istiyorsak, işletmemizde bir sözleşme kültürü yaratmak zorundayız. Bu sözleşme kültürü ile de hem kendi işletme içi dengelerimizi oturtabilir ve hem de alıcılarımızın menfaatlerini koruyabiliriz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
96 yılda ihracat... 29 Ekim 2019
Tahterevalliye Dikkat 15 Ekim 2019
İhracat ve Facebook 17 Eylül 2019
Promosyon mu o da ne? 10 Eylül 2019
Müşteriye Doğru Erişim 27 Ağustos 2019