İhracatı sadece kur tehdit etmiyor
Türkiye'nin dış ticareti karşısındaki tehdit, TL'nin değerlenmesinden; ihracatın pahalılaşmasından, ithalatın ucuzlamasından; ihracat dünya pazarlarındaki fiyat rekabetinde zorlanırken, ithalatın iç pazarda patlamasından mı ibaret?
Milli paranın 'değeri' dış ticaret yapısında muhtelif etkiler yaratır. Yabancı paralar karşısında 'aşırı' değerlenme bunlardan sadece biri. Fakat, sadece sorunlardan biri olmasına rağmen TL'nin değeri taşıdığı önemin çok üzerinde bir ağırlıkla ekonomi gündeminde tartışılıyor.
İlginçtir, tartışma yerleşik kur politikası bağlamında bir tercih konusu haline geliyor. Çünkü, uzunca süredir başta Türkiye İhracatçılar Meclisi olmak üzere ilgili sektör kuruluşlarının kimi hükümet üyelerinin de desteğiyle gündemde tuttukları TL'nin değeri sorununun bilinen tek klâsik çözümü var: Devalüasyon!
Gelinen noktada durum şöyle görünüyor: Sektör ve hükümet yetkilileri temel politika olan 'dalgalı döviz kuru' sisteminde akla getirilse bile asla; üstelik resmen yapılamayacak klâsik devalüasyonu, 'neo klâsik' kur istikrar fonu formülüyle fiilen gerçekleştirmenin yolunu arıyorlar.
STA diye bir tuzak…
Döviz kuru sorunu ihracat için önemli. Mümkün olan her çözüm yolu denenmeli, bulunmalı. Ama, ihracatta tek sorunun kur olmadığı da unutulmamalı. Ne ki, güncel tartışmalar en az kur kadar önemli başka sorunları gölgeler hale geldi. Kimse bunlarla ilgili değil. Sektör kuruluşlarının 'ajandalarında' böyle bir mesele yok!
'Başka' önemli sorunların başında Avrupa Birliği'nin (AB) üçüncü ülkelerle imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları var! AB kurumsal egemenlik hakkı dahilinde bu tür anlaşmaları istediği ülkelere yapma hakkına sahip. Buraya kadar Türkiye açısından mesele yok.
Türkiye açısından mesele, AB'nin STA imzaladığı üçüncü ülkelerin, Gümrük Birliği 'bağımlılığı' üzerinden Türkiye iç pazarını gümrüksüz veya çok düşük gümrükle istila edebilmelerinde. Buna karşılık Türkiye'nin AB ile STA'lı ülke pazarlarında yüksek gümrük duvarlarına çarpmasında, fiyat rekabet gücünün kırılmasında, ihracatının zorlaşmasında…
AB genişlerken Türkiye daralıyor!
İhracatın içine düştüğü STA tuzağını biraz daha açayım: AB üçüncü ülkelerle yaptığı STA'larla iç pazarını bu ülkelere gümrüksüz açıyor. Çünkü AB ülkeleri de bağıtladığı STA ülkelerinin pazarlarına gümrüksüz giriyor. Yani karşılıklı çıkar ve fayda dengesi söz konusu.
AB karşılıklı ekonomik çıkar ve fayda temelinde üçüncü ülkelerle imzaladığı STA'larla ekonomik etki alanını, ihracat pazarlarını üstelik fiyat gümrüksüz fiyat rekabeti avantajıyla genişletirken, Türkiye'nin dış ticaretini, özellikle ihracatını özellikle yüksek gümrüklü fiyat engelleriyle daraltıyor.
Peki, AB bunları nasıl yapabiliyor? Türkiye'nin tüm uyarılara rağmen iş dünyasıyla birlikte 'gözü kapalı' imzaladığı Gümrük Birliği Kararı (GBK) sayesinde… Çünkü GBK, Ortaklık Konseyi'nde etkisiz kılınan, AB'nin hiçbir karar organında yer verilmeyen ve buna 'razı' olan Türkiye'ye, AB'nin imzaladığı tüm STA'lara 'harfiyen' uyma yükümlülüğü getiriyor.
Ve, Türkiye'nin ihracatçısı, ihracatçı sanayicisi bu yolla sadece AB ile STA'lı ülkelerce değil AB'ye üye 27 ülke tarafından da zorlanıyor, engellenebiliyor. İhracatçının sorunu keşke döviz kurundan ibaret olsaydı!..