İhracatçımız 'imovasyon'cu mu?

Hakan GÜLDAĞ
Hakan GÜLDAĞ [email protected]

 

İhracatın Yıldızları...
İhracatı Teşvik Ödülleri...
Bu köşeden birkaç kez bahsettim...
DÜNYA Gazetesi ve DHL Türkiye işbirliğinde düzenlenen bir yarışma...
Ana sponsoru Akbank. Amacı, ihracatın geliştirilmesine katkıda bulunmak...
İlk ödüller 2002 yılında verildi...
Bu yıl 10'uncu yılını kutladık...
Muhteşem bir törenle...
Ancak sadece törenle yetinmedik...
İhracatın Yıldızları'nı kitaplaştırdık...
Kitabımızın üst başlığını da "Türkiye'nin dünyayı küçültmeyi başaran lider şirketleri" olarak belirledik...
 ***
Kitap basıldı...
Dağıtımına da başladık...
Yakında abonelerimizin elinde olur...
O nedenle kitaptan uzun uzadıya bahsedecek değilim...
Bizden ödül almış olsun ya da olmasın...
Türkiye'nin irili ufaklı 138 ihracat yıldızının başarı öyküleri bu kitapta yer alıyor...
Ekonomi Bakanımız Zafer Çağlayan...
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi...
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Başkanı Rona Yırcalı...
Turktrade Başkanı Hakan Bulgurlu...
Eximbank Genel Müdürü Hayrettin Kaplan...
Ve konunun uzmanlarının ihracatımız ve geleceğine ilişkin değerlendirmeleriyle...

     ihracatin_yildiz.jpg
 ***
Benim bugün bahsedeceğim şey ise mesajlar...
Başka tartışmalara ve analizlere yol açacağını umarak...
10 yıldır düzenlenen İhracatın Yıldızları yarışmasının birikimleri bize ne söylüyor? Bu konudaki gözlemlerimi paylaşmak istiyorum...
Tabii kısaca...
Madem kısaca dedik lafı uzatmayalım...
Yarışmayı ilan ettiğimiz 2001 yılından bu yana İhracatın Yıldızları yarışmasına yapılan başvurulardan üç temel olguya
dikkat çekmek mümkün...
Birincisi ile başlayalım... İhracatımızda taklitçi-yenilikçi bir damar
iyice gelişiyor...
Ve bu konuda Türk ihracatçıları hayli  iddialı...
 ***
İzninizle gözlemlerimizi biraz açalım...
Mennan Usta'yı tanır mısınız, bilmiyorum...
Hani, gördüğü herhangi bir makinenin çalışma esaslarını şıp-şak kavrayıp, üstelik yenilikler katarak üreten, bu nedenle Avrupa'daki kimi fuarlara girmesi yasaklanmış olan Gaziantepli Mennan Usta'yı...
Batılı firmalar ilkokul mezunu ustayı fuarlara almadı ama onun, gördüklerini geliştirerek ince triko ipliği işleme özelliklerine sahip makinesini Küsget'teki atölyesinde üretip taa Latin Amerika'ya
ihraç etmesine engel olamadı...
 ***
Bu konu İhracatın Yıldızları yarışma jürisinin her zaman gündemindedir...
Özellikle 'Kreatif Ürün' dalında...
İlgilileri biliyor: Bu dalda, 'Türkiye'den ilk kez ihraç edilen ya da katma değeri yüksek veya geleneksel ürün-pazar konseptinin dışında ürün ihracatı gerçekleştiren' firmalar değerlendirmeye
alınıyor ve ödüllendiriliyor...
Fakat iş bu kuralı koymakla bitmiyor...
Tamam ihraç edilen ürünün katma değeri yüksek olabilir...
Ama bu kategoriye başvuran pek çoğunun öyle...
Ya da Türkiye'den ilk kez ihraç edilen bir ürün...
Tek başına ödül almak için yeterli mi?
 ***
Çünkü jürimizin yanıtını bulmak istediği hep bir başka soru daha vardır: Yeni bir ürün mü, taklit mi? Yani, fikir orjinal mi? Tasarımı kendisine mi ait? İnovasyon yapılmışsa ne kadarı o firma tarafından gerçekleştirilmiş? Ne kadarında bir başkasının katkısı var? Kısacası: Yenilikçi mi? Taklitçi mi? Bu sorular ve yanıtları İhracatın Yıldızları yarışma jürisinde hep tartışma konusu oldu...
İlk ödüllerden başlayarak...
Örneğin 2002 yılında Kreatif Ürün dalında ikinciliği alan Poly Metal gibi...
 ***
Tartışmanın daha iyi kavranması açısından Poly Metal'in hikayesini paylaşmak isterim...
Bilirsiniz...
Kovboy filmlerinde odanın ortasındaki kocaman bakır küvetlere girip şarkılar söyleyerek yıkanılır. Hepimiz bu sahneyi pek çok kez seyretmişizdir...
Ama Poly Metal Yönetim Kurulu Başkanı Şeref Alkan bu sahneyi seyretmekle yetinmemişti...
Kovboyların bakır küvetini işe ve de ihracata dönüştürmüştü...
Amerika'da dövme olarak yapılan bakır küvetleri kuma döküm olarak dünyada ilk kez Gebze'deki fabrikasında imal etmiş...
Ve dünyaya ihraç etmeye başlamıştı...
İnsan sağlığına faydalı bakır küvetler en çok Almanya'da müşteri buluyordu...
Poly Metal'in ürettiği bakır küvetler bu ülkede ortalama 8 bin dolardan satılıyordu...
 ***
Doğruya doğru...
Poly Metal'in bu ürününde (istersek adına esinlenme de diyebiliriz) taklitçilik vardı...
Ama aynı zamanda yenilikçilik de vardı...
Fikir gayet güzel tutmuş, yüksek katma değer getiren bir ihracata dönüşmüştü...
İlk ödüllerimizden biri Poly Metal'a gitti...
Bir başka ifadeyle, İhracatın Yıldızları 2002 Ödülleri töreninde Kreatif Ürün dalında ikincilik ödülünü televizyondaki kovboy filmlerinden esinlenilen bakır küvetler aldı...
 ***
Sonraki yıllarda da jürinin önüne benzer pek çok aday çıktı...
Türk ihracatçısı önemli ölçüde taklitçiydi...
Ama çoğu kez taklit ettiği ürüne kendinden de bir şeyler katıyordu...
Jüri başkanımız Prof. Osman Ata Ataç, her seferinde "taklitçiliğin eğer ürünü geliştiriyorsa o kadar da kötü bir şey olmadığını" bize anlatıp durdu...
Çok sonraları Sabancı Üniversitesi Yönetici Geliştirme Birimi (kısa adı EDU) Prof. Oded Shenkar'ı davet ettiğinde Türk ihracatçısında pek çok örneğine rastladığımız bu taklitçi-yenilikçiliğin bir adı olduğunu gördük: İmovasyon...
Kelime tahmin edebileceğiniz gibi, iki kelimenin birleştirilmesinden oluşuyor...
İnovasyon, yani yenilikçilik İmitasyon, yani taklit...
 ***
"İyi bir kopyacının ürününü inovatörlere oranla daha iyi koruyabildiğini" öne süren Prof. Shenkar, iş dünyasının imovasyona bir şans vermesi gerektiğini hararetle savunuyordu...
Bugünün iş dünyasında rekabet için hem imitasyon hem de inovasyonun birarada gerçekleşmesi gerektiğini vurguluyordu...
Prof. Shenkar'a göre, sadece inovasyonun firmalara kattığı değer düşüktü...
Üstelik kendi buluşunu yapmayı beklemek firmaları iş hayatında geride bırakabilirdi...
Deneyimlerden ders alarak daha etkin çözümler üretilebiliyordu...
Böylece maliyetler aşağı çekilebiliyor ve pazara daha iyi girilebiliyordu...
Yani aslına bakarsanız, Shenkar'ın "ayakta kalabilmek için imitasyon da yapmalıyız" çağrısını adını bile duymasa da Türk ihracatçısı çoktan keşfetmişti...
 ***
Geçenlerde Sunum'daydık...
Sabancı Üniversitesi Nano Teknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi...
Üniversitenin Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi'nin Dekanı Yusuf Menceloğlu ve Sunum'un Direktörü Volkan Özgüz ile sohbet ettik. Sabancı Üniversitesi bu konuda çok önemli adımlar atıyor...
Menceloğlu ve Özgüz de nano teknoloji ve bunun Türkiye'ye kazandıracakları konusunda çarpıcı örnekler verdiler...
Arkadaşımız Mehmet Filoğlu'nun konuyla ilgili haberini yakında okuyacaksınız...
Ben de pek çok not aldım, onları sizlerle paylaşacağım...
Faydalanacağınıza inanıyorum...
 ***
Volkan hoca, çalışmalarını uzun yıllar Amerika'da sürdürdü...
Cep telefonlarının bugünkü inceliğine kavuşmasında ilk elden katkısı büyük...
Sohbetimiz sırasında, konu döndü dolaştı "imovasyon"a geldi...
Shenkar'ın yaklaşımlarından bahsedince şöyle dedi:
'İmovasyon taklit değil...
Araştırması başka yerde yapılan bir şeyi faydaya dönüştürmektir...
Shenkar'ı dikkatli okursanız, o da bir ürünün ilk yapılışından sonra ikinci, üçüncü yapılışının daha başarılı olduğuna dikkat çekiyor..."
 ***
Sabancı Üniversitesi'nin bir başka hocası, EDU Program Müdürü Levent Yarar da "imovasyona önem vermemiz gerektiğini" düşünenlerden...
Geçenlerde arkadaşımız Gamze Şener'e verdiği röportajda şunları söylüyordu: "Türkiye, Güney Kore'yi taklit etmedi...
Çin'i de taklit etmezsek treni kaçırabiliriz...
İmovasyon her yerde var...
Yanlış anlaşılmasın: Taklitçilik kolay iş değildir...
IBM, Walmart, Mc Donald's, Apple işe taklitçikle başlamış...
Taklit yaptıktan sonra kendini sürekli yenilemen lazım...
Türkiye'de imovasyon yaptığını söyleyebilecek çok az şirket var ancak pek çoğunun yaptığı da bir gerçek...
Bundan korkmak değil, faydalanmak gerekiyor..."
 ***
Bu yaklaşımlara katılır mısınız bilmem...
Bana sorarsanız işin özü şu: Dünya ekonomisinin büyüklüğü kabaca 70 trilyon dolar...
Türkiye ekonomisinin büyüklüğü ise 2011 sonu itibariyle 722 milyar dolar...
Yani dünya ekonomisinden aldığımız pay yüzde 1 civarında...
Dünya nüfusu geçen yıl 7 milyarı geçti...
Türkiye nüfusu ise 75 milyona dayandı...
Dünya nüfusu içindeki payımız da kabaca yüzde 1...
Yani Türkiye'nin dünyanın zenginliğinden aldığı pay nüfusu ile bire bir orantılı...
 ***
Ancak kaynak zenginliğini ve potansiyelini dikkate aldığımızda olmamız gereken yerde değiliz...
Hedef de dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri haline gelmekse bu yapı değişmek zorunda...
Ve çok açık ki bu görevi sadece nüfus artışına yükleyemeyiz...
Üzerine konuşmasını çok sevmesek de işte gelişmeler ortada: Türkiye dünyanın 17'inci büyük ekonomisiydi...
16 milyonluk Hollanda'yı geçip 16'ncı olacaktık...
Endonezya 260 milyonluk nüfusuyla bizi geldi geçti...
18'inciliğe geriledik...
 ***
Evet, Türkiye gelişiyor ama dünya da gelişiyor...
Biz Cumhuriyet'in 100'üncü yılında İtalya'yı yakalama hesapları yaparken...
Yarın 100 milyona dayanan nüfusuyla Vietnam gelip bizi geçebilir...
Dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olacaksak...
Ve bunu sadece iç taleple yapamayacağımız kesinse...
Dünya ticeretinden daha fazla pay almamız gerekiyor...
Ve bunu nasıl yapacağımızı alabildiğine ve gerçekçi biçimde tartışmamız da...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar