İhracat yoluna çıkmadan...
Çok sevdiğim ve ara sıra anlattığım bir fıkrayı sizlere aktarmak istiyorum. Fırtınalı bir denizde ilerleyen savaş gemisinin komuta mürettebatı, ileride bir ışık fark etmiş ve hemen ışıkla mesaj vererek önlerinde olduğunu düşündükleri geminin rotasını, sancak tarafına 3 derece çevirmesini istemişler. Ancak karşıdan yine ışıkla gelen cevap da siz rotanızı 3 derece iskele tarafına (tam aksi yöne) çevirin dermiş. Bu cevaba içerleyen komutan, hemen kendilerinin bu manevrayı yapmayacağını ancak karşıdakinin rotalarından 3 derece sancak tarafına geçmesi gerektiğini ısrarla bildirmiş. Karşıdan gelen cevap çok basit ve sade. "Siz rotanızı 3 derece iskele tarafına çeviriniz" şeklinde olmuş. Buna kızan komutan "Burası büyük bir savaş gemisi, siz rotamızdan çekilmezseniz size ateş edebiliriz" diye bir uyarı göndermiş. Karşıdan gelen cevap yine kısa ve öz. "Burası filanca deniz feneri, siz rotanızı değiştirmezseniz karaya oturabilirsiniz" olmuş.
Hikaye bu ya, içindeki denizcilik ayrıntılarından ziyade, mesaja odaklanalım. Yola çıkarken yapmamız gereken en önemli işin, varış noktamızı ve oraya varmak için geçeceğimiz yolların belirlenmesi olduğunu bilerek, kabul ederek bir rota çizmek olduğunu vurgulayalım. Çünkü çıkacağımız yollarda nelerle karşılaşacağımızı bilmek, o yollarda rahatça dümen tutabileceğimiz anlamına gelecektir.
Bir kaç yıl önce yazdığımız sohbetlerimizden birinin başlığı, "Heves, Heyecan, Hezeyan" idi. İhracat için duyulan hevesin geçici olmaması gerektiğini vurgulamıştık ve "İhracat heyecanı güzel ancak, dikkatsiz atılan ihracat adımları ve tedbirsizce yapılan işlerin üzücü sonuçlar doğurması da kaçınılmaz" diye de bir uyarı eklemiştik. Gerek iş insanı dostlarımızla yaptığımız seminer, danışmanlık gibi çalışmalarda gerekse üniversitedeki derslerimizde hep kullandığımız bir deyiş vardır, "Planlamayı başaramayan, başarısızlığı planlar."
Bunu söyledikten sonra da durup derin bir nefes almak ihtiyacı hissediyoruz. Çünkü, şimdiye kadar karşılaştığımız binlerce şirket içerisinde, planlama yaparak çalışanların sayısı, dikkat çekici bir azlıkta. Bunların da sahipleri genellikle ya yurtdışında ya da yurtiçi büyük şirketlerde çalışmış kişiler. Tabandan yetişip gelenlerin içerisinde böyle bir eğilim maalesef üzücü bir azlıkta.
Halbuki "Hadi artık ihracat yapalım" diyerek çantayı kapıp yurtdışında dolaşmaya veya fuarlara gitmeden önce yapılması gerekenleri öğrenip, önümüze çıkabilecek engelleri tahmin edip ve masrafları da yaklaşık bir şekilde hesaplayıp yola çıkarsak ne kadar faydası olur diye kendimize bir soralım. Afrika ile ilgili bir haberde, cebine bir kaç yüz bin ABD doları koyarak oralara gidenlerin birçoğunun hüsrana uğrayıp, para kaybettikleri yazıyordu. Burada aklımıza ilk gelen soru; "Hani Afrika gelecek vaat eden pazarların olduğu yerdi" sorusu olmaz mı? Olur da, evdeki hesabın çarşıya uymadığını da hatırlamamız gerekiyor.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) ihracatçılarımız için bir akademi açarak onları yetiştirecekmiş. Düşünce güzel. "Balanced Score Card" çalışmaları da (inşallah) faydalı olacaktır diye umuyorum. İhracatçıları bir meslek kuruluşunun eğitmesi fikrine katılıyor ve destek veriyorum. Yalnız küçük bir önerim olacak. Malum, hepimiz biliriz, Nasrettin Hoca taşıma aracından ( : ) yere düştüğünde herkes başına toplanmış. Doktor, hemşire, su, falan, filan diye bağrışanlara Hoca, "Başka bir şey istemem, bana daha önce düşen birisini getirin, ne yapılacağının en iyisini o bilir" demiş. Kıssadan hisse, TİM akademisinin öğretim üyelerinin bir kısmı, özellikle bazı sektörlerde ve bazı zor pazarlarda başarılı olmuş ihracatçılarımız olsun diye öneririm. Burada yanlış anlaşılmak istemem, akademisyen dostlarımıza olumsuz gönderi yapmıyorum.
Amma malum, düşen bazı konuları daha iyi bilir.