İhracat yerine kalitesiz-dampingli ithalat teşvik ediliyor

Tevfik GÜNGÖR
Tevfik GÜNGÖR OLAYLARIN İÇİNDEN [email protected]

İzmir'den okuyucularımdan sanayici Sayın Can Dirin, bana makine imalat sanayiinde bir üretici olarak karşılaştığı sorunları anlattı.

Sayın Can Dirin'in anlattıkları benin savunduğun görüşlere bütünü ile uyuyor.

Bu nedenle aynen sizlere aktaracağım. Sayın Can Dirin diyor ki:

1952'den beri makine imalat sektöründe faaliyet göstermekte olan bir aile şirketiyiz.

Büyükbabamın eksantrik pres imalatıyla başladığı bu büyük aşk yolculuğuna babam, amcalarım ve sonradan ben katıldım. Ürünlerimizi geliştirerek, portföyümüze yeni ve teknolojik ürünler ekleyerek bu yolculuğun sonsuzluğa ilerlemesi amacıyla var gücümüzle çalışmakta ve mücadele etmekteyiz.

Aşk diyorum; çünkü özellikle Türkiye'de, eğer bu mesleğe, üretmeye aşık değilseniz başarılı olamayacağınız aşikar.

Biz, aile olarak, çalışanlarımız olarak yaptığımız işi çok seviyoruz.

Makinelerimizin Türk ve dünya sanayiine yaptığı katkıları görmekte bize çok büyük bir onur vermekte. Bir kişi daha çalıştıralım arzusuyla gösterdiğimiz mücadele , araştırma geliştirmeye verdiğimiz ehemmiyet, çok sınırlı ve zor şartlarda teknolojiye yaptığımız yatırım, insanlara yaptığımız yatırım, ülkemize yaptığımız yatırım bence bizim (biz derken tüm çalışma arkadaşlarımı kastediyorum) memleket sevgimizin, üretim sevgimizin, insan sevgimizin en açık göstergesi.

Ancak gösterdiğimiz bu mücadelede kendimizi çok yalnız hissetmemize sebep olan nedenlere değinmek istiyorum.

İhracat için tüm yerli imalat firmalarımız çok düşük kâr marjlarına razı olarak ciddi fedakarlıklar göstermektedirler.

Herhalde üretimden ihracatın ülke ekonomileri için olan katkılarını kimse yadsıyamaz. (Çin hükümetinin imalat firmalarına "Sen yeter ki ihracat yap, sene sonunda bilanço zararını ben kapatacağım" demesi bu konuya ne kadar önem verdiklerinin işareti.)

Fakat izlenen düşük kur politikası yalnız ihracatçıları değil, ülkeyi çok zor duruma sokmakta. (Kriz sebebiyle artan kurlar şu an ekonomimize bir etki etmemekte çünkü ara mal üretimimiz olmadığından yine ciddi oranda ithalat yapmak durumunda kalıyoruz ki zaten şu an ülkede üretimde yok satışta.)

Bunun bir politika olarak benimsenmesi gerekir ki, uzun vadede şu an ithal edilen ara veya ana malların üretimini yapmak cazip olsun. Ama bizim ülkemizde her şey ithalatçılar lehine. Bu nasıl bir mantık anlamak mümkün değil.

Bizim üretim tesisimizde 600 kişi çalışıyor. Bu yan sanayii ve tedarikçilerle beraber bir o kadar daha istihdam demek. Onların aileleri, alışveriş etkileşiminde bulundukları kişiler derken bu sayı daha büyük boyutlara ulaşmakta.

İthalatçı yanında 10-15 kişiyle beraber bizim yaptığımız makinenin daha kalitesizini (istisnaları tabii ki hesaba katmıyorum, ülkemize burada üretilmeyen teknolojileri sunan ithalatçılarımızda var), emniyet tedbirlerinin olmadığı, yedek parça ve servisinin koskoca bir soru işareti olduğu makineyi Uzakdoğu'dan getirip burada satmakta ve emin olun imalatçıdan daha fazla kazanmakta.

Serbest piyasa ekonomisine inancımız sonsuz. Ama bizim gibi gelişme savaşı içerisinde olan bir ülkede üretilebilen bir makine niye başka bir ülkeden hem de belirli standart ve kaliteyi yakalayamadan, haksız rekabet yaratarak gelsin?

Niye benim işçim, mühendisim, yan sanayim çalışmasın da ülkemizin ekmeğini başkaları yesin? Katma değeri en yüksek düzeyde olan makine sektörü niye bu kadar görmezden gelinir anlamak mümkün değil.

Bizi yönetenler Brezilya'nın son yıllarda uyguladığı sanayi politikasına dikkat etseler ülkemizde neler başarılabileceğini çok basit ve açık bir şekilde görürler.

Ülkemizde 2005 yılından beri üretilen makinelerin "CE" adı verilen Avrupa standart ve emniyet kurallarına uyma zorunluluğu var. Bu belgeyi almakta, malınızın üzerinde getirdiği yükümlülükleri uygulamakta oldukça maliyetli.

Biz bu standardizasyonu sağlamak için gerekli tüm önlemleri aldık ve yatırımlarımızı yaptık; her sene de yapıyoruz. Fakat Uzakdoğu'dan ülkemize ithal edilen makinelerin yüzde 95'inin bu CE belgesine sahip olmadığını bilmek çok acı.

Devletimizin bu konudaki kontrol mekanizması bizim üzerimizde işlemekte fakat ithal edilen makineler üzerinde böyle bir denetim olmamaktadır.

Bu belgeye sahip olmadığını ve Türkiye'ye ithal edileceğini öğrendiğimiz bir makinenin ülkemize giriş tarihini, hangi limana hangi gemi ile geleceğini, hangi firmadan geleceğini ve bu makinenin CE belgesine sahip olmadığını dolayısıyla ülkemize girişinin haksız rekabet doğuracağını, ülke ekonomimize zarar vereceğini ve bu belgenin şart koştuğu özellikleri taşımadığından çalıştığı firmada makine operatörüne veya firma çalışanlarına tehlike yaratma, zarar verme riskinin çok fazla olduğunu ve bu makinenin denetlenmesi gerektiğini Dış Ticaret Müsteşarlığı'na, Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğü'ne, Orta Anadolu İhracatçılar Birliği'ne yazılı olarak ilettik.

Çin' den gelen bu makinenin hiçbir denetime tabi tutulmadan ülkemize girdiğini ve daha da kötüsü bu ilgili makamların hiçbirinden cevap dahi alamadık.

Biz kazandıklarımızla kendimize ev, kat, yat, arsa alan kazançlarımızı kendi konfor ve zevki için harcayan bir firma değiliz.

Kazancımızı yatırıma, daha çok personel istihdam edebilmeye, Ar-Ge çalışmalarımıza, daha teknolojik makineler alımına ve Türkiye' de yapılmayan makineleri yapmak uğruna harcayan bir firmayız.

Emin olun ki binalarımızı kiraya versek daha konforlu, risksiz, stressiz bir yaşam yaşarız. Böyle bir şeyi aklımıza dahi getirmedik. Eminim ki ülkemizdeki çoğu imalat firması da bizimle aynı mantaliteye sahip.

Ama devlet haksız rekabete izin verirse, ithalatçıyı destekleyip imalatçının üstüne getirebileceği tüm yükleri getirme çabası içinde olursa, destekten zaten ümidimiz yok; bize köstek olmaya devam ederse, yatırım teşviklerini keserse, kredi olanaklarını ortadan kaldırırsa, yatırım malında KDV saçmalığını ortadan kaldırmazsa, biz nasıl kazanç sağlayıp, teknolojimizi geliştirip, toplumumuza, halkımıza, ülkemize fayda sağlayacağız?

Nasıl artı istihdam yaratıp işsizlik sorununa çözüm olacağız? Nasıl yan sanayimizi geliştirip toplumun tümünün üretime yönelmesine katkıda bulunacağız? Nasıl yeni teknolojiler üretip dünya ile rekabet edeceğiz? Ülkemize nasıl vergisel anlamda ekonomik girdi sağlayabileceğiz? Nasıl ilerleyeceğiz? Nasıl kalkınacağız? Nasıl yaşayacağız? Nasıl nefes alacağız? Nasıl Ulu Önder' in mirasına sahip çıkacağız?

Türkiye' de üretim potansiyelinin çok yüksek olduğunu, çok akıllı, yılmayan girişimcilerimiz, çok tecrübeli, çalışkan emekçilerimiz, çok zeki, araştırmacı mühendislerimiz olduğundan bir şüphemiz yok.

Üretime önem veren yöneticilerimiz olsaydı, Türkiye'nin şu an çok farklı bir yerde olacaktı. Ama zaman geçiyor. Fırsatlar kaçıyor, üretici umutsuzluk yolunda yürümeye çalışıyor.

Ülkemizi yönetenler makine mühendisliği bölümünden mezun olan gençlerin niye kendi işini yapıp imalat sektörüne değil de hizmet sektörüne yöneldiğini, niye yurtdışına kaçıp orada okuyup çalışmak istediğini hiç mi sormuyorlar kendilerine?

Geçen sene yaşadığımız ve ülkemizin geleceği konusunda umutlarımızı öldüren ve mücadele gücümüzü yitirme noktasına getiren bir olayı duyurmak istiyoruz.

Haksız rekabete dayalı ithalat itirazlarımıza bir yanıt alamayınca konuyu şehrimizi temsil eden milletvekiline anlatmaya karar verdik. Kendisinin mutlaka ki bu mühim konunun ülke ekonomisine ve sanayicisine verdiği ve vereceği zararı anlayacağını düşündük. Ve ülkemize "CE" belgesiz makinelerin hiçbir denetime tabi tutulmadan damping (malzeme fiyatının bile altında) fiyatlarla girdiğini belgelerle destekleyerek anlattık.

Bize (hem de önemli bir tavsiye sunuyormuşçasına) ne derse beğenirsiniz: "O halde siz neden burada üretiyorsunuz, niye Çin'den ithal etmiyorsunuz?"

Bu, vatan hainliği değil de nedir?

Biz üretime inanıyoruz. Bıkmadan,yılmadan, yorulmadan, usanmadan üretmeye devam edeceğiz.

Kendimiz için, vatanımız için, çalışanlarımız için, çocuklarımız,torunlarımız için, bize miras bırakanları mahcup etmemek için mücadeleye devam edeceğiz. Ama imalat karşıtı politikalarla bu nereye kadar devam edebilir ki? Üretmeden nefes alınabilir mi ki?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
40 yılda ne değişti? 03 Ağustos 2018
Vizyon sahibi olmak 30 Temmuz 2018