İhracat için yapabileceklerimiz
İhracatımızın yarıya yakın kısmını Avrupa Birliği'ne (AB) yapıyoruz. AB ülkelerindeki gelişmeler ihracatımız açısından endişe yarattı. Daha önce ayrıntılı biçimde üzerinde durdum; bu endişenin arkasında üç neden var: Birincisi, döviz kuru ihracatı etkileyen önemli değişkenlerden bir tanesi. Paramız uzun bir süredir değerli. Bir de şimdi avronun diğer para birimleri karşısında değer kaybetmesi olgusu var. Bu, avro karşısında zaten değerli olan paramızı daha da değerli kılıyor.
İkincisi, AB ülkelerinin gelirleri beklenildiği ölçüde yükselmezse, onlara sattığımız mal miktarı umduğumuz kadar artmayacak. Yüksek düzeye varan bütçe açıkları ve kamu borçları, bu ülkelerin maliye politikalarını sıkılaştırmalarına neden oluyor. Üçüncüsü, AB'deki krizin derinleşmesi halinde şirketlerimizin ve bankalarımızın hem dış kaynak bulma iştahlarının, hem de olanaklarının azalacağını da dikkate almak gerekiyor.
Grafik 1'de 2007'nin başından nisan 2010'a kadar olan dönemde aylar itibariyle son üç ayın toplam ihracatının hareketi gösteriliyor. Grafik 2'de ise AB ülkelerine yaptığımız ihracatın toplam ihracatımız içindeki yüzde payı yer alıyor. Hemen not etmek gerekiyor ki ikinci grafiğin yorumlanmasıyla ilgili bazı sorunlar var: Mal sattığımız pazarları çeşitlendirdiysek, bunun doğal sonucu olarak AB'nin ihracatımız içindeki payı azalmış olacak. İkincisi, grafikteki yüzde paylar dolar cinsinden ihracatımızdan hesaplanıyor. Oysa AB ülkelerine avro karşılığı mal satıyoruz ve avro-dolar kurundaki oynamalar hesaplanan payı etkiliyor.
Bu sorunlar bir tarafa, her iki grafik de önemli mesajlar veriyor bizlere. 2009'un bahar aylarında dibe vuran ihracatımız, bu tarihten sonra toparlanıyor. Ancak geldiği düzey, hala krizden önceki zirve değerinin çok altında. Öte yandan, AB ülkelerine yönelik ihracatımızın toplam içindeki payı krizle birlikte önemli ölçüde düşüyor. Yukarıda değindiğim yoruma ilişkin sorunları da dikkate alsak, AB ülkelerinin iç taleplerinin azalmasının onlara yönelik ihracatımızı olumsuz yönde etkilediğini yine de rahatlıkla belirtebiliriz. Peki, olumsuz etkiyi azaltmak için neler yapılabilir?
Birincisi, maliye politikasının 2001 öncesine dönmeyeceğine dair herkese güvence verecek bir uygulama çerçevesi gerekiyor. Mevcut mali kural tasarısının, muhalefetin de görüşü alınarak özellikle denetim açısından güçlendirilmesi lazım.
İkincisi, maliye politikasında atılacak bu güçlü çapayı dikkate alarak, Merkez Bankası uygulamakta olduğu enflasyon hedeflemesi rejiminde değişikliğe gidebilir. Yeni uygulamayı enflasyonun yüzde 5-6 civarına geldiği bir dönemde başlatabilir. Yeni uygulamada, eskiden dikkate aldığı iki değişkene -enflasyon ve çıktı açığına ek olarak liranın reel değerini de dikkate alır.
Üçüncüsü, Merkez Bankası koşullar elverdiğince düzenli ihalelerle aldığı döviz miktarını artırabilir. Bunun için döviz arzının artma, talebinin de düşme eğiliminde olması gerekir. Diğer iki politikaya kıyasla, bu politika sınırlı bir şekilde uygulanabilir. Çünkü aldığı döviz karşılığı piyasaya çıkan para, Merkez Bankası'nın amaçlarıyla uyumsuz sonuçlar doğurmak eğilimi taşıyabilir.
Dördüncüsü, Türkiye'nin artık kısa vadeli sermaye girişlerini caydırıcı uygulamalar konusunda düşünmesi ve iyice ölçüp biçtikten sonra uygulamaya koyması gerekiyor. Küresel kriz öncesindeki koşullarda bunu yapması pek mümkün değildi. Oysa şimdi ortam buna uygun; bu yola giden ülkeler büyük tepkilerle karşılaşmıyorlar. Hele böyle bir uygulamayı benzer ülkelerle koordine ederek yaparsak etkisi daha da güçlü olur.
Beşincisi, öncelikli yapısal reform olarak işgücümüzün beceri düzeyini yükseltmemiz gerekiyor. Hem okul çağındaki çocuklar, hem mevcut çalışanlar, hem de işsizler için bir eğitim atağı gerekiyor. Ortalama beceri düzeyimizi artırmalıyız.
Peki, böyle bir eğitim atağı için gerekli olan kaynak nereden gelecek? İşte yine bildik temaya geri döndük: Türkiye'nin vergi gelirlerinin milli gelirine oranı OECD ülkeleri ile karşılaştırıldığında oldukça düşük bir düzeyde. Bunu hiç fazla iddialı olmadan birkaç puan artırmak bile böyle kapsamlı bir reform için gerekli kaynağı sağlar. Bunu yapabiliriz. Dahası, yapmalıyız. Bu da ekonomi politikası listemizdeki altıncı madde olsun.
Bu yolla sadece işgücümüzün daha kaliteli mal ve hizmet üretmesi için gerekli olan beceri artırıcı reformların hayata geçirilmesi için gerekli kaynağı sağlamayacağız. Aynı zamanda Türkiye'nin tasarruf oranını yükselterek dışarıdan gelecek sermayeye olan gereksinimini azaltmış olacağız. Ayrıca paramızın reel değeri dış koşullardan daha az etkilenir hale gelecek.