İhracat artıyor mu bilmem ama enflasyon kesin artıyor
Son dönemde gelen veriler ekonominin gidişatı konusunda net bir resim çizmeyi zorlaştırıyor. Daha doğrusu, küresel resesyondan (ite kaka da olsa) çıkılmış olması sayesinde ve geçen seneki keskin daralmanın yarattığı baz etkisinin de desteğiyle, bu sene pozitif bir büyüme olacağı kesin ancak oranın %3'lere mi, yoksa %5'lere mi daha yakın olacağı konusunda net bir uzlaşma yok. Ancak, zannedersem, genel konsensüs büyüme hızının geçen seneki küçülme hızından daha fazla olmayacağı, yani kayıplarımızı bir sene içerisinde telafi edemeyeceğimiz şeklinde.
Değil gidişatı netleştirmek, gelen bazı veriler, aksine, görüntüyü flulaştırıyor. Örneğin, ay başında Türkiye İhracatçılar Meclisi tarafından yayınlanan Şubat ayı ihracat rakamları, gazetelerimizden birinde "ihracatta sevindirici gelişme" şeklinde yorumlanırken, aynı sayfada, bir köşe yazarı ihracatın zayıf gittiğini ifade etmekteydi. Karışıklık yaratan nokta TİM'in verilerinde külçe altın ihracatının yer almaması, buna karşın TUİK tarafından açıklanan verilerde külçe altın ihracatının (ve de ithalatının) dış ticaret verileri içinde yer alması. Normal zamanlarda, iki veri arasında çok fazla bir fark da oluşmuyordu. Ancak, hem kriz, hem de altın fiyatlarındaki keskin yükseliş, geçen sene önemli miktarda altının yurtdışına satılmasına yol açtı. Bu da iki veri arasında önemli farklar oluşmasına sebep verdi. Ocak'ta TUİK'e göre ihracatımız %0.3 azaldı, TİM'e göre ise %12.5 arttı. Şubat'ta ise TİM %20.3 artış olduğunu söylüyor. Daha TUİK verileri gelmedi ama şimdiden ihracat artışının sıfır civarında açıklanacağı söylenebilir çünkü geçen sene Şubat ayında 1,644 milyon dolarlık rekor bir altın ihracatı yapılmış (Bu sene Ocak'ta bu miktar sadece 233 milyon dolardı).
Hangi kurum daha doğrusunu yapıyor sorusunun cevabı zor. İthal edilen külçe altının bir kısmı altın paraya dönüştürülerek yatırım aracı olarak kullanılıyor. Diğer bir kısmı (gene ağırlıklı yatırım amacı güdülse de) ziynet eşyasına dönüştürülüyor. Ziynet eşyasına dönüşen altının önemli bir kısmı da ihraç ediliyor. Yani, külçe altın girişinin hammadde ithalatı mı, yoksa bir finansal yatırım girişi mi olduğunu söylemek zor. Ancak, külçe altın çıkışının kesinlikle bir ihracat değil, finansal yatırım aracı satışı olduğu söylenebilir.
Şubat ayında diğer dış ticaret fasıllarına baktığımızda ise, işlerin çok da kötü gitmediği görülüyor. Her ne kadar toplam ihracatımız 2008 yılı Şubat ayı ihracatı olan 10.6 milyar doların oldukça gerisinde ise de, en azından 2007 yılı değerlerinin üzerine çıkmış bulunuyor. Resesyonu tam atlatamayan ve euro'su değer kaybeden Avrupa'nın ihracat payı ise düşmemiş, aksine artmış gözüküyor.
Diğer şaşırtıcı bir veri de dün açıklanan enflasyon rakamları oldu. Piyasa %0.66'lık bir TÜFE beklerken, gerçekleşme %1.45 oldu. Böylece, Ekim'de %5'e kadar gerilemiş olan 12 aylık enflasyon 4 ay içinde %100 artış göstererek %10.13'e ulaştı. Mamafih, enflasyonun artışıyla ilgili her ay bir mazeretimiz var: Kasım'da baz etkisi, Aralık'ta enerji fiyatları, Ocak'ta kamu fiyat ve vergi ayarlamaları ve nihayet Şubat'ta şiddetli yağış ve sel. Böyle giderse, Mart'ta don, Nisan'da bahar sersemliği falan gibi etkilerden de söz edeceğiz. Merkez Bankası da enflasyon endeksinden her şeyi çıkardıktan sonra bulunan "Z" endeksine göre enflasyonun %0 olduğunu iddia edecektir. Şaka bir yana, iç talepteki durgunluk had safhada devam ederken, enflasyon rakamının %10 barajını geçmiş olması hiç de hoş bir gelişme değil.
Geçen sene enflasyonun Ekim ayına kadar oldukça düşük seviyelerde gerçekleştiğini dikkate aldığımızda önümüzdeki aylarda enflasyondaki artışın devam edeceği görülmekte. Bu gidişle, sene sonu enflasyonunun %10'un üstünde kalması çok da sürpriz olmayacak. Öte yandan, Merkez Bankası'nın da elinden fazla bir şey gelmiyor. Bugünkü durgun ortamda faizleri yükseltmek pek akıl kârı olmadığı gibi enflasyonun gidişatına da etki etmeyecektir. MB ile ilgili tek eleştirilebilecek nokta, Ocak sonunda yayınladığı enflasyon raporunda enerji fiyatları, dış kaynak akışları, kamu açıkları ve İMF anlaşması gibi konulardaki olumsuz gelişmeleri daha fazla dikkate alıp, %6.9 olan sene sonu enflasyon tahminini daha gerçekçi bir noktaya çekmiş olması gerektiğidir. (Ekonominin %5.5 küçüldüğü 2009 senesinde bile enflasyonun %6.5 gibi göreceli yüksek bir düzeyde kalması zaten bu durumu belli etmekteydi.)
Bu vesileyle Dünya Gazetesi'nin 30. yılını da kutlamak isterim. Dünya, kurulduğundan beri, Türkiye'nin büyük küçük tüm iş aleminin sorunlarına eğilmiş ve yansız habercilik anlayışından ödün vermeden tarafsız ve bağımsız kalmış bir gazetedir. Bugün değil Türkiye'de, dünyada bile böyle istisnai bir konumu sürdürebilmiş gazete sayısı çok azdır. Nice 30 yıllara.