İhracat artıyor da, ithalat ne yapıyor?
İhracatın artmasına sevinmemek olası değil. Hele hayatını Türk ürünlerinin ihracatına, küresel pazarlarda rekabet güçlerinin arttırılmasına adamış birisi olarak bunun aksine düşünmem bile imkânsız.
Öyleyse bu başlık niye diyeceksiniz?
Çünkü ithalat ihracattan daha fazla ve insafsızca artıyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı gittikçe azalıyor. Hafızam beni yanıltmıyorsa Dış ticaretten sorumlu eski bakanımız sayın Kürşat Tüzmen, "İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 62'nin altına düşerse tehlike çanları çalar" diye söylemişti ki o sınırı geçiyoruz. O kadar derin detaylı araştırmalar ve hesaplar yapmadığım için bunun ne kadar doğru olduğu konusunda yorum yapmayacağım. Ancak gelirden fazla gider olmasının sakıncalarını en önce, en basit ekonomiyi, yani aile ekonomisini yöneten ev kadınlarımız söyleyeceklerdir. Annelerimiz, eşlerimiz, evin bütçesini yönetenlerimiz bu durumda harcamalarımıza hemen kırmızı kart göstermezler mi?
Şimdi soru sorma sırası sizde gibi görünüyor. Serbest ekonomide durup dururken ithalatı nasıl kısıtlayacaksınız? Bu işe politikacılar bakıyor. Biz ise sohbetimize kendi penceremizden, yani ihracat yaparken ithalatı nasıl azaltmaya çalışırız, ona bakacağız.
Samimi olarak söylemek gerekirse, hep merak etmişimdir. Biz ihracatçılar hep yurt dışına mal satmaya çalışıyoruz ve maliyetlerimizi aşağı çekmek için de ithalat peşinde koşuyoruz da, neden yurt içinde birbirimize hammadde veya ara malı satarken, yurt dışı alıcılarına sağladığımız kolaylıkları birbirimize sağlamıyoruz. Bunu yapabilmemiz için gereken altyapı var. Yeterli değil ise, koyalım ortaya aksayan noktalarını veya eksik olan unsurlarını. Sonra da devlete diyelim ki, "Bakın biz ithalatı azaltmak için, ihraç ürünlerimizde daha fazla yerli ham madde ve ara malı kullanmamız için şunlara ihtiyacımız var." Siyasetçilere bu konuda baskı yapalım ve bizim yapmaya çalıştığımız İMECE çabasına yasal destek vermelerini sağlayalım.
Kuşkusuz ithalat mutlaka olacaktır. İyi de biz iş insanları, bunu kendi açımızdan, olmazsa olmaz ürünlere indirgemeye çalışmazsak bunun sonu yok ki. Sonunda "Düyunu Umumiye" benzeri bir şeylerin gelmesi işten bile değil. Sakın bana "Bu kadar kötümser olma" demeyin lütfen. Borçlu olmak kötü bir şey değil, bunu çok iyi biliyoruz. Çevirebileceğimiz kadar borçlu olmak ve yönetebileceğimiz riski almak son derece makul şeyler. Ama bunların da bir sınırı olmak zorunda değil mi?
Eskiden yerli malı haftası diye bir şey vardı. Şimdiki imkânlarımızla kıyaslanmayacak bir durumda olan ülkemizin kaynaklarını değerlendirme, kendi öz kaynaklarımızın kullanımını öne çıkartma amacını taşıyan bir çabaydı bu. Şimdi bakıyorum da, neredeyse yabancı mal olsun da çamurdan olsun davranışı her yere yayılmış bir durumda. Hem yurt dışına mal satıp, biz çok iyiyiz deme çabasındayız, hem de yabancı ürünlere ve markalara bir hayranlıkla yaklaşım içerisindeyiz.
Mecbur oldukları için, yerli malı kullanıyor görüntüsü vermek üzere bazı ürünleri aracılara ithal ettirip, yurt içinden yabancı ürün satın alıp, sonrada yerli katkı arttı diyenlere de aklım ermiyor bir türlü.
Sohbetlerimizde hep söz konusu olan verimlilik, katma değer gibi konuların arkasına "İthal ikamesi" konusunu yerleştirmekte geç bile kaldığımızı görüyor ve üzülüyorum. Enerji ve benzeri ürünlerin ithalatını bir kenara bırakırsak, 'sanayinin ihtiyacını karşılayacak ithalatı nasıl yerlileştirebiliriz' diye samimiyetle bakmamızda fayda vardır diyorum. Bu da devlet tedbirlerinden önce, kendi anlayışımızı değiştirerek olabilir. Yurt içi müşterilerimizden, özellikle ihracat amacı ile alım yapacak olanlara, "Dâhilde İşleme Rejimi" gibi mevcut yasal kolaylıklardan faydalanarak nasıl yardımcı olabiliriz düşünelim.